İnsanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnsanlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2016 Pazar

Korkunç bir deney: Küçük Albert Deneyi

by


Amerikalı ünlü psikolog John Watson ve asistanı Rosalie Rayner, korku hakkında bir araştırma yapmaya karar verdiler. Korkunun insanda sonradan gelişen bir durum mu yoksa doğuştan gelen bir dürtü mü olduğu konusunda yürütecekleri çalışma için çocukları incelemeye başladılar. Sonunda, 8 aylık Albert ile bu araştırmayı yürütmeye karar vererek gerekli hazırlıkları yaparlar.

küçük albert deneyi

Küçük Albert Deneyi olarak adlandırılan deneyde başlangıçta 8 aylık bebek Albert'e bazı nesnelere gösterilerek korku düzeyi ölçüldü. Minik bebek kendisine gösterilen tavşan, beyaz bir fare, maske, yanan kağıtlar, peruk gibi ilk kez gördüğü nesnelerin hiçbirinden korkmadı. Hatta hemen hemen hepsine gülümseyerek tepki gösterdi.

Deneyin esas başlangıç aşamasında Albert boş bir odaya konuldu. Odada sadece bebeğin oturması için bir yatak bulunuyordu. Boş odada bulunan Albert'in yanına beyaz bir fare konuldu ve tepkileri beklenmeye başladı. Ancak fareden korkacağı tahmin edilebilecek olan bu küçük çocuk fareden korkmadı. Üstelik fareyi çok severek onunla oynamaya, hareketlerine gülmeye başladı.

Buraya kadar masum gibi görünen deneyi korkunç deneylerden biri yapan olaylar ise bundan sonra gelişmeye başladı. Artık Albert fareye dokunduğunda demir çubukları birbirine vurarak gürültü çıkarılmaya başlandı. 8 yaşındaki bebek bu sesleri duyunca ağlamaya başlıyor, ağlaması kesilip oda sessiz hale gelince tekrar fareyle oynuyor, ona dokunuyordu. Ancak fareye her dokunduğunda gelen rahatsız edici sesler üzerine Albert fareye dokunmaktan korkmaya başladı.

Artık fareye dokunmaktan ve fareden korkmaya başlayan Albert'in karşısına bu kez tavşan gibi tüylü cisimler getirildi. Albert fareye benzeyen bu beyaz, tüylü şeylerden de korkup ağlıyordu. Sonrasında psikologlar tüylü, beyaz kostümlerle odaya girdiler. Giderek büyüyen tüylü nesneler Albert'te artık travma düzeyinde korkular yaratıyordu.

küçük albert deneyi

1920 yılında yapılan bu deney, duyulduğunda çok büyük tepkiler çekti. Henüz 8 aylık bir bebek olan Albert'e böylesine derin etkilere sebep olabilecek bu korkunç deneyin yapılması ve sonrasında da herhangi bir tedavi uygulanmaması çok konuşuldu. Denek Albert'e ne olduğu konusunda ise şüpheler var. En çok kabul gören iddiaya göre Albert 6 yaşında beyinde su toplanması nedeniyle hayatını kaybetti.

Dünyanın en korkunç deneylerini listelediğimiz ilk yazımızı buradan okuyabilirsiniz.


30 Kasım 2016 Çarşamba

Dünyanın en korkunç deneyleri - 1

by


Dünyada insanlar üzerinde uygulanmış en ilginç ve bir o kadar da tehlikeli ve korkunç deneyleri listeledik.

Stanford Hapishanesi Deneyi

stanford hapishane deneyi

Stanford Hapishanesinde 1971 yılında gerçekleştirilen deney, tutsak olmanın ve tutsak etmenin, mahkumlar ve cezaevi yetkilileri üzerindeki davranışsal etkilerini incelemek amacıyla başlatıldı. Psikolog Philip Zimbardo ve ekibi tarafından yapılan deneyde bir grup denek mahkum, diğerleri ise gardiyan rolüne büründüler.

Deneyin başlamasından kısa süre sonra korkunç etkiler görülmeye başlandı. Hem mahkum rolündeki hem de gardiyan rolündeki denekler rollerine kısa sürede uyum sağladılar. Gardiyan rolündeki denekler, bunun bir deney olduğunu bildikleri halde denek mahkumlara karşı sadist davranış eğilimlerinde bulunmaya başladılar. Mahkumların da ciddi derecede travmalar yaşamaları sonucunda önce iki mahkum zorunlu olarak deneyden çıkarıldı. Sonunda Zimbardo, gittikçe korkunç bir hal alan deneyini erken bitirmek zorunda kaldı.

Canavar Çalışması

en korkunç deneyler

1939 yılında Wendell Johnson ve Mary Tudor tarafından yapılan deney, 22 çocuk üzerinde yapılan bir kekemelik deneyiydi. İçlerinden 10 tanesi kekeme olan toplam 22 çocuk, her grupta 5 kekeme denek bulunmak koşuluyla rastgele iki gruba ayrıldılar. Gruplardan birindeki çocuklara deneyin başından itibaren, çok iyi ve akıcı bir şekilde konuştukları telkin edildi. Diğer gruptaki çocuklara ise çok kötü konuştukları, bunu aşmak için bir yol bulmaları gerektiği aksi taktirde ise hiç konuşmamaları gerektiği vurgulandı.

Deneyi korkunç veya zararlı yapan, uygulanış biçimi değil sonuçları oldu. İlk gruptaki kekeme çocuklar olumlu konuşma terapisi ile bu sorunu aşıp akıcı bir şekilde konuşmaya başladılar. Ancak olumsuz terapi uygulanan gruptaki çocuklarda, deneyin ilk günlerinden itibaren konuşma bozuklukları ve çekingen davranışlar görüldü. Hatta bu gruptaki normal konuşan çocuklar dahi ya hiç konuşmadılar ya da kekeleyerek konuşmaya başladılar. Olumsu terapi uygulanan çocuklar yıllar sonra bile konuşma bozukluğu ve psikolojik sorunlar yaşadılar. Bu korkunç deney uzun süre gizli tutulmasına rağmen sonunda ortaya çıktı ve çok büyük tepki çekti.

MK-Ultra Projesi

mk ultra projesi

Aslında hedefledikleri ve sonuçlarıyla ayrı bir yazı konusu olacak bir projedir. İlerleyen zamanlarda sitemizde MK-Ultra Projesi ile ilgili daha geniş kapsamlı bir yazı yer alacak. Ancak kısaca bahsetmek gerekirse MK-Ultra Projesi, CIA tarafından yürütülmüş bir zihin kontrolü projesiydi. Bu projeyle CIA, LSD denen uyuşturucu madde, hipnoz, taciz gibi yöntemlerle deneklerden bilgi alınmasını ve onları yönlendirebilmeyi amaçlamıştı.

1953-1973 yılları arasında yapılan deneylerde önce maddi ve sosyal sorunlar yaşayan bireyler, tehditler ile denek olarak kullanıldı. Deneklere uygulanan aşırı dozdaki uyuşturucu maddeler ile deneyin korkunç amaçlarına yönelik sonuçlar alınmaya çalışıldı. Deneklerin binlercesi akıl hastanelerine kaldırılırken onlarcası da deney sırasında hayatlarını kaybetti. Belgeler yakılarak yok edilse de deneyle ilgili tanık ifadeleri günümüzde konuşulmaya devam ediyor.

Birim 731

birim 731

731. birim, Çin-Japon savaşı ve 2. Dünya Savaşı sırasında biyolojik ve kimyasal savaş yöntemleri araştırmaları yapılmış bir Japon araştırma merkezidir. Ancak hiç de masum araştırmalar yapılmadığını söyleyebiliriz. Çinli sivil ve asker esirler getirildikleri 731. Birim'de korkunç deneylere maruz kaldılar. Buraya getirilen esirler iç organlar hakkında bilgi edinmek için diri diri kesiliyor, silahların etkilerini test etme uğruna öldürülüyor, diri diri haşlanıyordu. Çevre halkı bu merkezden çok korkuyordu çünkü getirilen kişiler bir daha çıkamıyordu.


731. Birim'de yapılan deneyler yalnızca esirler üzerine yoğunlaşmamıştı. Bu korkunç araştırma merkezinde pirelere ve bitlere bulaşıcı hastalıklar enjekte etmek gibi tehlikeli deneyler de yapılıyordu. Bu şekilde uçaklarla düşman yerleşim birimlerine gönderilecek bu canlıların, bulaşıcı hastalıkları yayması planlanıyordu. Çin'de hastalık taşıyan pireler nedeniyle binlerce insan hayatını kaybederken, 731. Birim içerisinde deneyler yoluyla öldürülen esir sayısı bilinmiyor. Bu korkunç deneyler silsilesi 2. Dünya Savaşı'nda Japon yenilgisinin yaklaştığı anlaşıldığında sonlandırıldı ve deliller imha edildi.

Yazımızın devamı niteliğindeki Küçük Albert Deneyi makalemizi de buradan okuyabilirsiniz:
Korkunç bir deney: Küçük Albert Deneyi