15 Aralık 2016 Perşembe

Jüpiter hakkında 10 ilginç bilgi

by


Jüpiter, büyüklüğü ve gizemiyle insanoğlunun merak duygusuna tamamen hitap eden bir gezegendir. Yüzyıllar öncesinden bugüne kadar astronominin ilgisini en çok çeken gök cisimlerinden olmuştur. Önemini mitolojiden de anlayabiliriz. Yunan mitolojisinde Zeus'un yeri neyse Roma mitolojisinde de Jüpiter'in yeri odur. Gelin güneş sistemimizin en büyük gezegeni Jüpiter hakkında ilginç bilgilere göz atalım:

jüpiter

10. Jüpiter Bir Yıldız Olabilirdi

Jüpiter'i ve 4 ana uydusunu keşfeden kişi ünlü bilim insanı Galileo oldu. Europa, Io, Ganymede ve Callisto uydularını Galileo'nun 1610 yılında keşfetmesi astronomi tarihinde önemli bir dönüm noktası teşkil ediyor. Bu keşif, Ay ile Dünya arasındaki ilişkiye benzer bir ilişkinin, yani Dünya dışında başka bir gök cisminin yörüngesinde uydular bulunmasının ilk belirtisiydi. Bu şekilde Kopernik'in ortaya attığı "Dünya evrenin merkezi değildir" teorisi desteklenmiş oldu.

Bunun yanında, Jüpiter'in bir gezegen mi yoksa yıldız mı olduğu konusu uzun süre tartışıldı. Güneş sisteminin en büyük gezegeni olan Jüpiter, helyum ve hidrojenden oluşan atmosferiyle bir yıldızı andırıyor. 80 kat daha büyük olsaydı Jüpiter bir yıldız olabilirdi. Ancak şu an bile çevresindeki 4 ana uydu ve onlarca küçük uydu ile küçük bir güneş sistemi niteliği taşıyor.

9. Jüpiter ve Büyük Kırmızı Lekesi

büyük kırmızı leke

Jüpiter'in üzerinde saatte 600 kilometre hızla ilerleyen rüzgarlar, gezegeni açık ve koyu renkli şeritli bir görünüme ulaştırıyor. Üst atmosferdeki beyaz bulutlar kristalik bir görünüme neden olurken daha derin seviyelerdeki koyu bulutlar, Jüpiter'in koyu renkli kısımlarını oluşturuyor. Rüzgarlar periyodik aralıklarla değişerek renk değişikliğine de neden oluyor.

Jüpiter'in görünümünde en çok göze çarpan yapı ise Büyük Kırmızı Leke olarak beliriyor. 300 yıllık devasa bir fırtına olduğu düşünülen Büyük Kırmızı Leke, Dünya'nın tam 3 katı büyüklüğündedir. Merkezinde tam 450 kilometre/saat hızla dönen rüzgarları barındıran Büyük Kırmızı Leke, zaman zaman küçülüp kaybolsa da Jüpiter'in yüzeyinde en çok dikkat çeken nokta olarak bulunuyor.

8. Jüpiter'in İnanılmaz Manyetik Alanı

jüpiter manyetik alan

Jüpiter'in manyetik alanı, Dünya'nın manyetik alanından yaklaşık 20 bin kat daha güçlüdür. Bu güneş sisteminin en güçlü manyetik gücü, bir insan için ölümcül sınırın 1000 katı kadar radyasyon yaratır. O kadar güçlü bir radyasyondur ki, bilinen en iyi koruma sistemine sahip NASA'nın Galileo sondasını bile yok edebilir. Bu manyetik alan, Jüpiter'in geçtiği yerlerde 1 milyar kilometrelik bir kuyruk izine neden oluyor.

7. Jüpiter'in Dönüş Hızı

jüpiter

Bildiğimiz gibi Dünya, kendi ekseni etrafındaki bir tam dönüşü 24 saatte tamamlıyor. Dünya'dan çok daha büyük bir gezegen olan Jüpiter ise inanılması güç şekilde, kendi ekseni etrafında 10 saatten daha kısa bir sürede dönüyor. Dünyamızda 24 saatte devir daim olan bir gün, Jüpiter'de sadece 9 saat 55 dakikada gerçekleşiyor.

Bu aşırı dönüş hızının elbette bir bedeli var. Jüpiter'in saatte 50 bin kilometre hızındaki dönüş hızı nedeniyle ekvatorunda bir çıkıntı ve zirvesinde yassılaşma meydana geliyor. Jüpiter'in kutupları, ekvatoruna oranla yüzde 7 oranında daha alçak bir yapıda bulunuyor.

6. Güneş Sistemindeki En Büyük Radyo

jüpiter

Güneş Sisteminin en büyük gezegeni olmak, diğer gezegenlerin büyüklüklerine yakın bir hacme sahip olmak Jüpiter'i pek çok alanda diğerlerinin önüne çıkarıyor. Radyo dalgaları da Jüpiter'in bu özelliklerinden biri. Ürettiği çok güçlü doğal radyo patlamaları Dünya'dan bile duyuluyor ve bu dalgalar radyo antenleri tarafından algılandığında son derece ürkütücü sesler oluşturuyor.

Jüpiter'den evrene yayılan radyo dalgaları elbette insan kulağıyla duyulamıyor. Ancak ekipmanlarla ses sinyallerine dönüştürülerek ilginç sonuçlara varılabiliyor. Üzerindeki iyonize gazların ve manyetik kutuplarının yaydığı radyo dalgaları, Güneş'ten bile kısa dalga boylarında oluşarak çok yoğun bir yapı gösteriyor.

5. Jüpiter Halkaları

jüpiter

Satürn gezegenini, onu çevreleyen halkalarla tanıyoruz. 1979 yılına kadar Jüpiter'in de çevresinde halkalar olduğu bilinmiyordu. Çünkü Jüpiter'in halkaları, Satürn'ün çevresindekilere oranla çok daha sönüktür ve dünya üzerinden bunları görebilmek mümkün değildir. Voyager One uzay aracının 1979 yılındaki keşfiyle birlikte bu konu da aydınlanmış oldu.

Jüpiter'i çevreleyen 3 halka var. Bunlardan en büyüğü 6 bin kilometre genişliğinde ve düz bir yapı gösteriyor. Bu halkaların tıpkı Satürn'dekiler gibi kuyruklu yıldızlar, asteroitler gibi gök cisimlerinin etkilerinden doğduğu düşünülüyor.

4. Gezegenlerin Koruyucusu

jüpiter

Güneş sisteminde Güneş'in ardından en büyük cisim Jüpiter. Böylesine büyük bir cisimin kendisine yakın diğer gök cisimleri üzerinde de elbette önemli etkileri oluyor. Jüpiter'in dev cüssesiyle doğru orantılı olarak ürettiği yer çekimi kuvveti, güneş sisteminin şekillenmesi ve gezegenlerin yerleşimi konusunda önemli rol oynuyor. Hatta güneş sisteminin oluşumu ve bugünkü halini almasında da Jüpiter'in etkisi olduğu düşünülüyor.

Jüpiter'in yarattığı yer çekimi etkisi, Uranüs'ün ve Neptün'ün şu an bulundukları konuma yerleştirdi. Jüpiter'in yer çekimi kuvveti elbette yalnızca gezegenleri etkilemiyor. Güneş sisteminde gezinen ya da sisteme giren asteroitlerin hareketlerinde de bu gaz devinin etkisi var. Gelecekte yaşanabilecek felaket teorileri arasında Jüpiter'in etkisiyle yönünü şaşırıp gezegenlere çarpacak asteroitler de bulunuyor.

3. Jüpiter ve Dünya'nın Aynı Boyuttaki Tek Parçası

jüpiter

Jüpiter'in büyüklüğünden sürekli bahsediyoruz. Ancak bu, her parçasının güneş sisteminin en büyüğü olduğu anlamına gelmiyor. İç çekirdeklerini karşılaştırdığımızda Dünya, Jüpiter'in gerisinde kalmıyor. Dünya'nın iç çekirdeği ile Jüpiter'in iç çekirdeğinin 1.300 kilometre civarında bir ortak noktada birleştiği tahmin ediliyor.

2. Jüpiter'in Atmosferi

jüpiter atmosfer

Jüpiter'in atmosferinde yüzde 90 oranında hidrojen ve yüzde 10 oranında helyum molekülleri bulunur. Küçük miktarlarda ise amonyak, su, metan gibi maddeler atmosferde yer alıyor. Jüpiter'in atmosferindeki bu ilginç kimyasal yapının kaynağı ise gezegenin çekirdeğine dayandırılıyor. İçeriği hala bilinmeyen yoğun yapıdaki iç çekirdek ve onun yoğun helyumla zenginleştirilmiş tabakası, atmosferin oluşumunda önemli rol oynuyor. Bu yapısı, Jüpiter'i tam bir gaz devi kılıyor.

1. Jüpiter'in Uydusu Callisto

callisto

Güneş sisteminin en kraterli gök cismi olan Callisto, Jüpiter'in bir uydusudur. Callisto Merkür ile aynı büyüklüğe sahiptir ve güneş sisteminin 3. büyük uydusudur. Diğer üç ana uyduya nazaran Jüpiter'den daha uzaktadır ve bu, daha az gelgit etkisi anlamına geliyor. Ayrıca tıpkı Ay'da olduğu gibi dönüş hızının etkisiyle Jüpiter'e dönük olan tarafı her zaman aynı taraf oluyor.


Callisto'yu 1610 yılında Galileo keşfetti. Ancak Galileo, bu keşfinde Callisto'nun yüzeyindeki kraterlerden habersizdi. Bilinen en kraterli yüzeye sahip gök cismi olan Callisto'nun yüzeyi 4 milyar yıldır hiç değişmemiştir.

11 Aralık 2016 Pazar

Korkunç bir deney: Küçük Albert Deneyi

by


Amerikalı ünlü psikolog John Watson ve asistanı Rosalie Rayner, korku hakkında bir araştırma yapmaya karar verdiler. Korkunun insanda sonradan gelişen bir durum mu yoksa doğuştan gelen bir dürtü mü olduğu konusunda yürütecekleri çalışma için çocukları incelemeye başladılar. Sonunda, 8 aylık Albert ile bu araştırmayı yürütmeye karar vererek gerekli hazırlıkları yaparlar.

küçük albert deneyi

Küçük Albert Deneyi olarak adlandırılan deneyde başlangıçta 8 aylık bebek Albert'e bazı nesnelere gösterilerek korku düzeyi ölçüldü. Minik bebek kendisine gösterilen tavşan, beyaz bir fare, maske, yanan kağıtlar, peruk gibi ilk kez gördüğü nesnelerin hiçbirinden korkmadı. Hatta hemen hemen hepsine gülümseyerek tepki gösterdi.

Deneyin esas başlangıç aşamasında Albert boş bir odaya konuldu. Odada sadece bebeğin oturması için bir yatak bulunuyordu. Boş odada bulunan Albert'in yanına beyaz bir fare konuldu ve tepkileri beklenmeye başladı. Ancak fareden korkacağı tahmin edilebilecek olan bu küçük çocuk fareden korkmadı. Üstelik fareyi çok severek onunla oynamaya, hareketlerine gülmeye başladı.

Buraya kadar masum gibi görünen deneyi korkunç deneylerden biri yapan olaylar ise bundan sonra gelişmeye başladı. Artık Albert fareye dokunduğunda demir çubukları birbirine vurarak gürültü çıkarılmaya başlandı. 8 yaşındaki bebek bu sesleri duyunca ağlamaya başlıyor, ağlaması kesilip oda sessiz hale gelince tekrar fareyle oynuyor, ona dokunuyordu. Ancak fareye her dokunduğunda gelen rahatsız edici sesler üzerine Albert fareye dokunmaktan korkmaya başladı.

Artık fareye dokunmaktan ve fareden korkmaya başlayan Albert'in karşısına bu kez tavşan gibi tüylü cisimler getirildi. Albert fareye benzeyen bu beyaz, tüylü şeylerden de korkup ağlıyordu. Sonrasında psikologlar tüylü, beyaz kostümlerle odaya girdiler. Giderek büyüyen tüylü nesneler Albert'te artık travma düzeyinde korkular yaratıyordu.

küçük albert deneyi

1920 yılında yapılan bu deney, duyulduğunda çok büyük tepkiler çekti. Henüz 8 aylık bir bebek olan Albert'e böylesine derin etkilere sebep olabilecek bu korkunç deneyin yapılması ve sonrasında da herhangi bir tedavi uygulanmaması çok konuşuldu. Denek Albert'e ne olduğu konusunda ise şüpheler var. En çok kabul gören iddiaya göre Albert 6 yaşında beyinde su toplanması nedeniyle hayatını kaybetti.

Dünyanın en korkunç deneylerini listelediğimiz ilk yazımızı buradan okuyabilirsiniz.


1 Aralık 2016 Perşembe

Kangal Köpeği ile kurt hikayesi

by


Anadolu'nun özellikle soğuk ve yüksek yerlerinden tüm ülkeye yayılmış bir efsanedir, Kangal Köpeği ile kurt arasındaki mücadele. Birisi çobanların ve sürünün can dostu, diğeriyse çobanın korkulu rüyası, sürünün ve Kangal Köpeği'nin düşmanı olarak biliniyor. Peki iki hayvan ırkı gerçekten de birbirine düşman olabilir mi? Kangal Köpeği ve kurt hangi durumlarda karşı karşıya gelir, hangisi kazanır? İşte işin popüler kültürle harmanlanmış efsane kısmı bu sorulardan itibaren başlıyor. Gelin hayal ederek aydınlatalım bu konuyu.

kangal köpeği kurt


Dağlarda, kırlarda gezen bir kurduz şimdi. Anadolu'nun soğuk gecelerinde mağaralarında uyuyan, aç geçirilen günlerin sonunda ise geniş arazilerde dikkatle gezinen bir sürüdeyiz. Müthiş bir ekip çalışmasıyla avlanır, temel hayat gayemiz olan hayatta kalma amacıyla hiçbir ziyafet fırsatını kaçırmayız. Bir tavşanın peşinde koşmak mı, yoksa 250 koyunluk bir sürüyü çevreleyip karnımızı tıka basa doyurmak mı? Hangisini seçerdiniz? Elbette 250 yürüyen et torbasının peşinden gitmeliyiz. Ama karşımızda bu sürünün etrafında hiç durmadan gezen birileri var. Sahi, kim bunlar?

kangal köpeği kurt

Şimdi de Kangal'da bir köyde, akşamüstü kapının önünde uyuyan bir köpeğiz. Islık ve koyun sesleri bizi uyandırıyor, heyecanlanıyoruz. Görev bizi bekliyor. Hava kararırken, sürümüzle birlikte geniş arazilerde ilerliyoruz. Birimiz sürünün dağılan ucunu toparlıyor, birimiz arkada kalanları sürüye yetişmeye zorluyor, birimiz sürünün arasında ilerliyor. Biz ise bir Kangal Köpeği'nin bedeninde, bembeyaz sürümüzün ilerleyişini çevrenin en yüksek kayasının üzerinden takip ediyoruz. Bir diğer yandan da etrafı gözlüyor, burnumuzu ve kulağımızı pür dikkat kullanıyoruz. Zifiri karanlıkta, uzaklardan bir koku geliyor. Yabancı bir koku, belli belirsiz çıtırtılar bizi ayağa dikiyor. Gözlerimizi diktiğimiz yerden karartıların bizi takip ettiğini farkediyoruz.

kangal köpeği kurt

Kangal Köpeği ile kurdun mücadelesi, işte burada, insanoğlunun köpeği ve besi hayvanlarını evcilleştirmesiyle başlar. Böyle bir şey hiç olmamış olsaydı da muhtemelen besin zincirinde çakışacak bu iki ırk, yine mücadele içinde olacaklardı. Ancak bu mücadele söylencelerle yayılan şekilde, birbirlerini gördükleri yerde ölümcül dövüşlere dönüşen bir mücadele değil. Bu mücadeleyi soğuk savaş dönemindeki devletler arası mücadeleye benzetebiliriz. Sıcak temas istemezler, çünkü bilirler ki karşı taraf çok tehlikelidir. Yaralarını saramayacağı mücadelelere girmenin ise iki sebebi vardır: birisi açlık, diğeri görev...

Sürünün başındaki çoban olalım bir süreliğine. Koyunlar yolculuğun yorgunluğu ve doymuşluk hissiyle uyumaya başlamışlar. Sürü durmuş biz durmuşuz, çay kaynıyor. Çayın közüne eğilip sigaramızı yakmaya çalışırken köpeklerimizin hareketlendiğini seziyoruz. Kayaların üstündeki can dostumuz, bir noktaya kilitlenmiş, hırıltılar çıkarıyor. Diğerleri bu sesi duyar duymaz o bölgeye bakıyor ve havlamalar başlıyor. Köpeklerimiz bir şey gördüler. Bizim ne olduğun şüphemiz var mı? Soğuğun memleketinde, sürüsünün başında tecrübeli bir çobansanız bu hareketlenmenin ne demek olduğunu hemen anlarsınız.

Sürüdeki bir koyunun bedenine giriyoruz bu kez. Tam karnımız doymuş, sürü durmuş ve uykumuz gelmişken köpeklerin havlamasıyla irkiliyoruz. Havlamalar şiddetleniyor ve içlerinden birisi karanlığa doğru koşmaya başlıyor. Çoban elinde feneriyle koşarak geliyor ve köpeğin koştuğu yere ışığını tutuyor. Evet, korkulu rüyamız tam da karşımızda duruyor. İkişer tane parıldayan göz, çobanın ışığı tuttuğu her yerde beliriyor. Çaresiz, neler olacağını bekliyoruz. Köpekler bir o yana bir bu yana koşarken sürüde de bir tedirginlik başlıyor.

Bu noktadan sonra kimin kazanacağına şartlar karar verir. Ancak iki ezeli rakibin mutlaka sonunda kaybedeceği bir durum var: kavga. Bir kurt veya kurt sürüsü, karşısında neredeyse kendisi kadar boyutlarda ve yüksek sesler çıkarıp hırçın tavırlar gösteren köpeklerle dövüşmek istemez. Hiçbir köpek de, kendisinden biraz veya çok fazla büyük olan kurtlarla teke tek savaşmak istemez. İşte burada şartlar devreye giriyor. Kurt sürüsü çok aç kalmışsa kavga kaçınılmazdır. Köpek ekibinin alfası çok agresifse kavga kaçınılmazdır. Kurtlar sürüye gereğinden fazla yaklaşırsa kavga kaçınılmazdır.

Şartlar kurt ile Kangal Köpeği'ni karşı karşıya getirdiğinde her ikisi de sorunu kavga etmeden çözmenin yolunu ararlar. Ancak kavga kaçınılmaz olduğunda, devreye güç, yorgunluk, açlık, sayı gibi pek çok faktör girer. Zinde bir kurt ile zinde bir Kangal Köpeği'nin kavgasından Kangal Köpeği'nin sağ çıkma olasılığı çok düşüktür. Ancak ikisi de son derece zeki hayvanlardır ve kaybedecekleri bir kavgaya kolay kolay girmezler. Zayıf, güçsüz bir kurt ile güçlü bir köpeğin kavgasıyla, kalabalık bir kurt sürüsünün yorgun köpeklerle giriştiği mücadele aynı kefede değerlendirilemez.

Aslında sandığımız gibi düşman değildir Kangal Köpeği ile kurt. Yalnızca birinin hayatta kalma arayışıyla diğerinin sorumluluk alanı birbiriyle çakışır. Anadolu bozkırlarının, dağlarının, soğuk gecelerinin sessizliğinde bu iki uzak akraba; birbirlerinden uzak durmaya gayret gösterirler. Kim kazanır, kim kaybeder? Bunu kimse bilemez. Anadolu'nun yok olmaya yüz tutmuş, endüstriyelleşmenin bozgununa uğramış bu mücadelesi efsanelerde ve köylerde var olmaya devam edecek. Kurt karnını doyurmak için arayışa çıkarken Kangal Köpeği sürüsünü canı pahasına koruyacak, çoban çayını içemeden etrafta koşuşurken koyunlar tedirgin gözlerle olan biteni izleyecek. Anadolu'nun kuru ayazı ise bu mücadeleye ev sahipliği yapmayı sürdürecek.

kangal köpeği kurt



30 Kasım 2016 Çarşamba

Dünyanın en korkunç deneyleri - 1

by


Dünyada insanlar üzerinde uygulanmış en ilginç ve bir o kadar da tehlikeli ve korkunç deneyleri listeledik.

Stanford Hapishanesi Deneyi

stanford hapishane deneyi

Stanford Hapishanesinde 1971 yılında gerçekleştirilen deney, tutsak olmanın ve tutsak etmenin, mahkumlar ve cezaevi yetkilileri üzerindeki davranışsal etkilerini incelemek amacıyla başlatıldı. Psikolog Philip Zimbardo ve ekibi tarafından yapılan deneyde bir grup denek mahkum, diğerleri ise gardiyan rolüne büründüler.

Deneyin başlamasından kısa süre sonra korkunç etkiler görülmeye başlandı. Hem mahkum rolündeki hem de gardiyan rolündeki denekler rollerine kısa sürede uyum sağladılar. Gardiyan rolündeki denekler, bunun bir deney olduğunu bildikleri halde denek mahkumlara karşı sadist davranış eğilimlerinde bulunmaya başladılar. Mahkumların da ciddi derecede travmalar yaşamaları sonucunda önce iki mahkum zorunlu olarak deneyden çıkarıldı. Sonunda Zimbardo, gittikçe korkunç bir hal alan deneyini erken bitirmek zorunda kaldı.

Canavar Çalışması

en korkunç deneyler

1939 yılında Wendell Johnson ve Mary Tudor tarafından yapılan deney, 22 çocuk üzerinde yapılan bir kekemelik deneyiydi. İçlerinden 10 tanesi kekeme olan toplam 22 çocuk, her grupta 5 kekeme denek bulunmak koşuluyla rastgele iki gruba ayrıldılar. Gruplardan birindeki çocuklara deneyin başından itibaren, çok iyi ve akıcı bir şekilde konuştukları telkin edildi. Diğer gruptaki çocuklara ise çok kötü konuştukları, bunu aşmak için bir yol bulmaları gerektiği aksi taktirde ise hiç konuşmamaları gerektiği vurgulandı.

Deneyi korkunç veya zararlı yapan, uygulanış biçimi değil sonuçları oldu. İlk gruptaki kekeme çocuklar olumlu konuşma terapisi ile bu sorunu aşıp akıcı bir şekilde konuşmaya başladılar. Ancak olumsuz terapi uygulanan gruptaki çocuklarda, deneyin ilk günlerinden itibaren konuşma bozuklukları ve çekingen davranışlar görüldü. Hatta bu gruptaki normal konuşan çocuklar dahi ya hiç konuşmadılar ya da kekeleyerek konuşmaya başladılar. Olumsu terapi uygulanan çocuklar yıllar sonra bile konuşma bozukluğu ve psikolojik sorunlar yaşadılar. Bu korkunç deney uzun süre gizli tutulmasına rağmen sonunda ortaya çıktı ve çok büyük tepki çekti.

MK-Ultra Projesi

mk ultra projesi

Aslında hedefledikleri ve sonuçlarıyla ayrı bir yazı konusu olacak bir projedir. İlerleyen zamanlarda sitemizde MK-Ultra Projesi ile ilgili daha geniş kapsamlı bir yazı yer alacak. Ancak kısaca bahsetmek gerekirse MK-Ultra Projesi, CIA tarafından yürütülmüş bir zihin kontrolü projesiydi. Bu projeyle CIA, LSD denen uyuşturucu madde, hipnoz, taciz gibi yöntemlerle deneklerden bilgi alınmasını ve onları yönlendirebilmeyi amaçlamıştı.

1953-1973 yılları arasında yapılan deneylerde önce maddi ve sosyal sorunlar yaşayan bireyler, tehditler ile denek olarak kullanıldı. Deneklere uygulanan aşırı dozdaki uyuşturucu maddeler ile deneyin korkunç amaçlarına yönelik sonuçlar alınmaya çalışıldı. Deneklerin binlercesi akıl hastanelerine kaldırılırken onlarcası da deney sırasında hayatlarını kaybetti. Belgeler yakılarak yok edilse de deneyle ilgili tanık ifadeleri günümüzde konuşulmaya devam ediyor.

Birim 731

birim 731

731. birim, Çin-Japon savaşı ve 2. Dünya Savaşı sırasında biyolojik ve kimyasal savaş yöntemleri araştırmaları yapılmış bir Japon araştırma merkezidir. Ancak hiç de masum araştırmalar yapılmadığını söyleyebiliriz. Çinli sivil ve asker esirler getirildikleri 731. Birim'de korkunç deneylere maruz kaldılar. Buraya getirilen esirler iç organlar hakkında bilgi edinmek için diri diri kesiliyor, silahların etkilerini test etme uğruna öldürülüyor, diri diri haşlanıyordu. Çevre halkı bu merkezden çok korkuyordu çünkü getirilen kişiler bir daha çıkamıyordu.


731. Birim'de yapılan deneyler yalnızca esirler üzerine yoğunlaşmamıştı. Bu korkunç araştırma merkezinde pirelere ve bitlere bulaşıcı hastalıklar enjekte etmek gibi tehlikeli deneyler de yapılıyordu. Bu şekilde uçaklarla düşman yerleşim birimlerine gönderilecek bu canlıların, bulaşıcı hastalıkları yayması planlanıyordu. Çin'de hastalık taşıyan pireler nedeniyle binlerce insan hayatını kaybederken, 731. Birim içerisinde deneyler yoluyla öldürülen esir sayısı bilinmiyor. Bu korkunç deneyler silsilesi 2. Dünya Savaşı'nda Japon yenilgisinin yaklaştığı anlaşıldığında sonlandırıldı ve deliller imha edildi.

Yazımızın devamı niteliğindeki Küçük Albert Deneyi makalemizi de buradan okuyabilirsiniz:
Korkunç bir deney: Küçük Albert Deneyi

14 Kasım 2016 Pazartesi

Süper dolunay nedir, ne zaman gerçekleşecek

by


21. yüzyılın en yakın ve en büyük dolunayına saatler kaldı. Peki süper ay veya süper dolunay nedir, ne zaman gerçekleşecek, saat kaçta izleyebileceğiz?

süper dolunay

Süper ay nedir? Süper dolunay veya süper ay, Ay'ın Dünya'ya en çok yaklaştığı dönemlerde gerçekleşen bir doğa olayıdır. Eliptik yörüngesi nedeniyle zaman zaman Dünya'ya yaklaşan veya Dünya'dan uzaklaşan Ay, bazı dönemlerde o kadar yakınımıza geliyor ki her zaman gördüğümüzden çok daha büyük ve ışıltılı görüyoruz. İşte bugün, o dönemlerden biri. 14 Kasım 2016'da süper aya tanıklık edeceğiz.

süper dolunay

Peki süper ay ne zaman görülecek? Süper ay ve süper dolunay dediğimiz doğa olayı aslında izlenmeye başladı bile. Dünyanın dönüş yönüne bağlı olarak farklı saatlerde izlenecek olan dolunay, 14 Kasım'ı 15 Kasım'a bağlayan gece Türkiye saatiyle 04:30'da izlenebilecek. Ay Dünya'ya en yakın konumuna 02:30'da ulaşacak ve bu saatten itibaren bu ışıltılı dev dolunayı gözleyebileceğiz. Elbette süper dolunayın izlenebilmesi için bulutsuz, açık bir hava gerekiyor.

Süper ayın bu yüzyılın en büyük dolunayı olacağı ve bir dahaki süper dolunayın ne zaman görüleceği NASA tarafından daha önce açıklanmıştı. Daha önce bu kadar büyük bir Ay görüntüsü 68 yıl önce gerçeklemişti. Sonraki süper dolunay için de 2034 yılına kadar beklememiz gerekecek. Bu yüzden doğa olayları meraklıları için önemli bir gün içerisinde bulunuyoruz. Dünya'ya arasındaki uzaklığı 356.000 kilometreye düşürecek Ay'ın mükemmel görüntüsü için 04:30'da gözler gökyüzünde olacak.

5 Kasım 2016 Cumartesi

Kış lastikleri karlı yola nasıl tutunur, faydası var mıdır?

by


Kış yaklaşıyor ve dolayısıyla kar da... Pek çoğumuz karla kaplanmış yollarda aracımızla dans etmemek için kış lastikleri takıyoruz. Peki karlı havalarda bu lastikler nasıl oluyor da yola iyi bir şekilde tutunuyor? Daha şüpheci bir soru için; kış lastikleri gerçekten işe yarıyor mu? Kış lastikleri ne zaman takılacak? Bu soruların cevabını aradık.

kış lastiği



Kış lastikleri karlı ve buzlu yollar için tasarlanmış olmanın yanı sıra soğuk havalar için de ideal lastiklerdir. Bu 3 faktör kış lastiklerini cazip kılmış ve pek çok ülkede belli mevsimlerde zorunlu hale getirmiştir. Türkiye'de ticari araçlar için 1 Aralık - 1 Nisan tarihleri arasında kış lastiği takma zorunluluğu vardır. Ancak yalnızca ticari araç sürücülerinin değil tüm sürücülerin kış lastikleri kullanması tavsiye ediliyor.

Kış lastiklerinin önemine gelelim. Yaz lastikleri karla kaplanmış bir yolda kısa süre ilerlese dahi tüm olukları karla dolacaktır. Bu da lastiklerin tüm dinamiğini anlamsız kılacak, sadece yuvarlak bir yüzeyle ilerlememize neden olacak. Ancak kış lastiklerinin üzerindeki olukların farklı doğrultuları ve derinlikleri sayesinde karla dolması daha zordur. Bu oluklar araç karlı bir yolda ilerlerken yoldaki karı sürükleyip atarak lastiğin yolla temasının kesilmemesini sağlar. Bu yol tutuşu için çok önemlidir.

kış lastiği

Kış lastiklerinin sadece karlı yollar için yapılmadığını söylemiştik. Yazlık lastiklere oranla daha yumuşak hamurlardan yapılan kış lastikleri, düşük sıcaklıklarda da esnekliğini koruyabilir. Ancak yaz lastikleri sıcaklığın 10 derecenin altına düşmesinden itibaren sertleşmeye başlar ve daha düşük sıcaklıklarda yol tutuşu oldukça azalır. Kış lastiklerinin bu denli sertleşmesi için ise neredeyse -30 derecelik bir sıcaklık gerekir.

kış lastiği


Yukarıda saydığımız sebeplerle, özellikle yoğun kar yağışının olduğu bölgelerde araç kullanan sürücülerin kış lastikleri fiyatlarına bakmaksızın bu lastikleri edinmesi gerekiyor. Şunu da eklemekte fayda var; öndeki iki lastik kış lastiği olsun gibi bir düşünce tamamen yersizdir. Bu özel bir mühendislik çabasıyla hazırlanan kış lastiklerinin tüm dinamiklerinin anlamsızlaşmasına neden olur ve sürücüye herhangi bir fayda sağlamaz. Kış lastiklerine yetmez ama evet diyerek karlı yollarda araç kullanmanızın her koşulda tehlikeli olduğunu hatırlatır, kazasız sürüşler dileriz.

4 Kasım 2016 Cuma

Dünyanın en güzel 10 doğa harikası yeri

by


Yine bir "en" listesi. Pek çok listede olduğu gibi burada da dünyanın en güzel yerleri ifadesinin öznel olduğunu baştan belirtmeliyim. Bu listede (görece) dünyanın en güzel doğal harikalarını ve dünyanın en güzel yerlerinin fotoğraflarını bulabileceksiniz.

10. Pamukkale Travertenleri

dünyanın harika yerleri

Türkiye'nin de en güzel yerleri arasında bulunan Pamukkale travertenleri dünyaca ünlü bir harika. Pamukkale travertenleri kalsiyum hidrokarbonat içeren suyun havadaki oksijenle temas etmesi sonucu karbonatın çökelmesiyle oluşur. Travertenler hem ülkemiz hem de dünyamız için iyi korunabilmiş, insanlar tarafından deforme edilmemiş bir doğal harika olarak önem taşıyor.

9. Salar de Uyuni Gölü

dünyanın harika yerleri

Bolivya'da bulunan Salar de Uyuni Gölü dünyanın en büyük tuz göllerinden biridir. Aynı zamanda dünyanın en güzel doğl harikalarından da biridir. Uzaktan bakıldığında parlaklığıyla bir buz gölünü andıran gölün üzerinde yürürken de, bir buz gölünde yürüyor hissine kapılabilirsiniz. Ancak bu hissiyatı buz kütlesi değil sertleşmiş tuz kristalleri yaşatır. Bir ayna kadar iyi bir yansıtıcıdır.

8. Bryce Kanyonu

dünyanın harika yerleri

Bryce Kanyonu aslında bir kanyon olmasa da bu şekilde anılır. Büyük Kanyon'un şöhret olarak gerisinde kalsa da ondan daha güzel olduğu söylenebilir. Kapadokya'dakilere benzeyen peribacaları; kırmızı, beyaz ve turuncu renkli taşlarıyla dünyanın en güzel manzaralarından birini sunar.

7. Cote d'Albatre (Kaymaktaşı Sahili)

dünyanın harika yerleri

Fransa'da 130 kilometre boyunca uzanan mükemmel bir sahil "Kaymaktaşı Sahili". Falez denen denize dik uçurumlar, bu sahilde çizgiler halinde bembeyaz bir görüntüyle karşımıza çıkıyor. Bu güzel manzaraya dünyanın en güzel sahillerinden biri demek yanlış olmaz sanırım.

6. Cehennem Kapısı

dünyanın harika yerleri

İsmine ve fotoğrafına bakıldığında bir volkanın lav gölünü andırsa da bu bir doğalgaz kuyusu. Cehennem Kapısı 1971 yılında doğalgaz kaynakları arayan Rus bilim insanları tarafından bulundu. Kuyunun içerdiği metan gazının çevreye zarar vermemesi amacıyla ateşe verilen kuyu, onlarca yıldır yanmaya devam ediyor.

5. Çizgili Buz Dağları

dünyanın harika yerleri

Antartika'da yer alan bu buz dağları mavi beyaz çizgili manzarasıyla dünyanın en güzel doğa harikası yerlerinden biridir. Bu çizgiler buzlarda oluşan çatlakların eriyen suyla donması şeklinde oluşuyor. Bu donan şeritler kimi yerlerde renkli görüntüsüyle eşsiz ve soğuk bir manzara sunuyor.

4. Zhangye Danxia

dünyanın harika yerleri

Kırmızı kara parkı olarak da bilinen bu doğa harikası yer; insanlar tarafından boyanmış izlenimi uyandırsa da tamamen doğal bir yapı. Milyonlarca yıllık değişimin bir sonucu olarak karşımıza çıkan bu rengarenk doğal güzellik, UNESCO tarafından koruma altına alındı. Her yıl yüzbinlerce turist, renkli kumtaşlarının oluşturduğu bu doğal güzelliği seyretmek için ziyarette bulunuyor.

3. Uçan Gayzer

dünyanın harika yerleri

Gayzerler genel olarak doğa harikası tanımına girse de ABD'de bulunan Uçan Gayzer, bir fantastik film sahnesini anımsatıyor. Jeotermal kaynak aramaları sırasında yanlışlıkla delinen zeminden püsküren mineraller tıpkı bir volkan gibi yükselip birikerek bu doğa harikasını oluşturmuş. Termofilik algler sayesinde ortaya çıkan renkli yapı ise Uçan Gayzer'i etkileyici kılan en önemli faktör.

2. Plitvice Gölleri

dünyanın harika yerleri

Hırvatistan'ın Bosna Hersek sınırına yakın bir bölgede bulunan göller topluluğudur. Farklı boyutlarda toplam 16 gölden oluşan bu doğal birliktelik, Dünya Kültür Mirası listesinde de kendine yer bulmuştur. 16 gölden her biri şelalelerle birbirine bağlanır. Ahşap yürüme yolları, göllerin ve şelalelerin doğal güzellikleriyle muhteşem bir manzara vaadeder.

1. Büyük Mavi Çukur


dünyanın harika yerleri

Belize'de bulunan Büyük Mavi Çukur, özellikle dalış meraklıları için eşsiz bir yer. Dünyanın en iyi dalış yeri sayılan Büyük Mavi Çukur, aynı zamanda dünyanın en güzel yerlerinden biri olarak göze çarpıyor. Bu doğal harikanın milyonlarca yıl önce üzerinde bulunan büyük bir mağaranın çökmesi sonucu oluştuğu tahmin ediliyor. 300 metre çapında ve 125 metre derinliğindeki masmavi gözüyle, dünyanın en güzel doğal harikası olarak listemizde ilk sırada yer alıyor.

Benzer bir listemiz olan Dünyanın En Güzel 10 Şehri yazısını da okumanızı tavsiye ederiz.

29 Ekim 2016 Cumartesi

Finlandiya Eğitim Sistemi

by
Finlandiya eğitim sistemi ülkemizde özellikle eğitimle bir şekilde ilişkisi olan kişilerin çokça merak ettiiği bir konu. Eğitim camiasında merak edilen bu konuyu paylaşmanın uygun olacağını düşündüm ve geniş kapsamlı bir yazı yazdım.


finlandiya



1. FİNLANDİYA EĞİTİM SİSTEMİ
            Finlandiya eğitim sisteminin felsefesinde etnik köken, yaş, maddi durum, yaşanılan yer ayrımı olmaksızın herkese eşit eğitim hakkı verilmesi temel oluşturur. Ömür boyu eğitim esastır. Yalnızca yetişkin eğitiminde para talep edilebilir. Bunun dışındaki eğitim kademeleri ücretsiz ve herkese açıktır.

Finlandiya’nın Fince ve İsveççe olmak üzere iki ana dili vardır. Temel öğretimde ve ortaöğretim ikinci devrede öğrenim gören öğrencilerin yaklaşık olarak yüzde beşi öğrenim dilinin İsveççe olduğu okullarda okumaktadırlar. Her iki dil grubunun da yüksek öğrenim düzeyinde de öğretim kurumları bulunmaktadır. Buna ek olarak, tüm öğretimin ya da öğretimin bir kısmının yabancı bir dilde verildiği bazı eğitim kurumları da mevcuttur (genel olarak İngilizce). Laponya’nın Saami dili konuşulan bölgelerinde yerel merciler aynı zamanda Saami dilinde eğitim de düzenlemektedirler. Her üç dilde ayrıca eğitim veren yüksek öğretim kurumları da mevcuttur. Romanlar ve diğer azınlıklara mensup olanların yanı sıra özel eğitime muhtaç olanlara da her türlü eğitim olanakları sunulmasına özen gösterilmektedir.

            Finlandiya Okul Sistemi

Okul Öncesi
            Okul öncesi dönem 0–6 yaş arasını kapsamaktadır. Altı yaşına kadar olan süre boyunca çocuklar kreşlere ya da her biri ailenin gelirine göre makul fiyatlar talep eden özel yuvalarda bulunan daha küçük boyuttaki aile kreş gruplarına gidebilmektedir. Bunun yanında okul öncesi eğitime katılım, 6 yaşındaki çocuklar Ağustos 2015' ten itibaren zorunlu olmuştur. Zaten daha öncesinde de 6 yaşındaki çocukların neredeyse tamamı okul öncesi eğitime kayıtlı idi. 2013 yılı verilerine göre Finlandiya' da okul öncesi eğitime kayıtlılık oranı, 6 yaşındaki çocuklar için yüzde 98 oranında görülmektedir. 5 yaş grubu için bu oran yüzde 80, 4 yaş için ise yüzde 75' tir.
            Yerel yönetimler okul öncesi eğitim hizmetlerini düzenlemekten ve kalitesini gözlemlemekten sorumludur. Bu eğitimin okullarda mı verileceği, kreşlerde veya aile kreşlerinde mi verileceği de yine yerel yönetimin kararına bağlıdır. Zorunlu eğitim sürecinde olduğu gibi okul öncesi eğitimde de okuluna 5 kilometre veya daha fazla uzaklıkta yaşayan öğrenciler için ücretsiz taşıma hizmeti mevcuttur. Fince, İsveççe ve Saami dili konuşan çocuklara, kreşlerde kendi anadillerinde eğitim sunulmaktadır. Bu üç dilin dışında bir anadiline sahip ve farklı kültürlerle yetişen çocuklara, kendi kültürlerinin temsilcileri ile işbirliği halinde eğitim hizmeti sunulur.

Zorunlu Eğitim (İlköğretim ve Ortaöğretim I. Devre)

            Temel eğitim olarak adlandırılan zorunlu eğitim, tüm çocuklar için okul çağından itibaren zorunlu kılınan 9 yıllık bir süreçtir. 7 yaşından itibaren tüm çocuklar bu sistemin birer parçasıdırlar. Zorunlu eğitim, öğrenci 17 yaşına geldiğinde veya zorunlu eğitim müfredatını başarıyla tamamladığında sona erer. Bu eğitimin 6 yılı ilköğretim ve 3 yılı ortaöğretim I. devre olarak belirlenmiştir. Zorunlu eğitimde okullaşma oranı yüzde 100’e yakındır.

            Okullarda öğretim yılı, Ağustos ortasında başlayan ve Haziranın başına kadar devam eden iki döneme ayrılan toplam 190 iş gününden oluşmaktadır. Okullarda eğitim öğretim, haftanın beş iş gününde tam gün (normal öğretim) olarak yapılmaktadır. Haftalık alınan ders sayısı düzeye ve alınan seçmeli derslerin sayısına bağlı olarak 19 – 30 saat arasında değişmektedir. Buna ek olarak, fazladan tatillerle ilgili yerel özerklik söz konusudur.
            Zorunlu eğitim sürecinde öğrenciler; müzik, resim, beden eğitimi gibi derslerle özel yeteneklerini tanıma ve geliştirme fırsatı bulmaktadır. Bunun yanında ağaç ve materyal işleme dersleri de okullarda bu dersler için tahsis edilen atölyelerde öğrencilerin erişimine sunulmaktadır. Zorunlu eğitimin ilk altı yılındaki eğitim, görsel sanatlar, müzik ve spor gibi özel yetenek gerektiren dersler dışında tümüyle sınıf öğretmenleri tarafından verilmektedir. Son üç yılda ise derslere branş öğretmenleri girmektedir.
            Temel eğitimde sınıf mevcutlarına ilişkin bir standart bulunmamakla birlikte ortalama 20–25 arasındadır. İyi donanımlı okullar genellikle küçük ve bahsedilen ortalamalarda öğrenci sayısına sahip sınıflar barındıran okullardır. İlköğretim düzeyindeki okullar genellikle 300' den az öğrenciye eğitim vermektedir. Gruplar normalde aynı yaştaki çocuklardan oluşmaktadır. Ancak sınıflar bazında öğrenci sayılarının çok düşük olduğu durumlarda birleştirilmiş eğitim uygulamalarına yer verilebilmektedir.
            7–16 yaş arası çocukların devam ettiği zorunlu eğitim, bu eğitim süresince kullanılan okul materyalleri ve öğle yemeği ücretsizdir. Çocukların hangi okula gideceği adres bilgilerine bağlı olarak yerel yönetim tarafından belirlenir. Sağlık problemleri veya başka sebepler gerektirdiğinde, yerel yönetimler öğrencinin eşdeğer okullarda eğitimini devam ettirebileceği alternatifleri yaratmakla yükümlüdür. Okuluna 5 kilometre veya daha fazla uzaklıkta yaşayan öğrenciler için ücretsiz taşıma hizmeti sunulmaktadır.          Özellikle 1. ve 6. sınıf arasındaki öğrenciler, teneffüslerde sınıftan ayrılıp okul bahçesine çıkmalıdır. Bu süreçte öğretmenler de öğrencilerini gözlemlemektedir. Öğretmenler, öğle yemeğini yemekhanede öğrencileriyle birlikte yemektedirler.  Okul yemekleri beslenme eğitimi için de önemli bir parça olarak kabul edilir. Temel eğitimin 7. ve 9. sınıfları arasında verilen ev ekonomisi derslerinde sağlıklı beslenme, sağlıklı besin seçimi, basit düzeyde yiyecek hazırlama gibi konularda da eğitim verilir.

 Öğretim Programı

            Finlandiya' da eğitim, Eğitim ve Kültür Bakanlığı' nın sorumluluğundadır. Fin Ulusal Eğitim Kurulu ile bakanlığın ortalık çalışması ile hedefler, içerik ve yöntem belirlenir. Ulusal öğretim programı Ulusal Eğitim Kurulu tarafından çekirdek (çerçeve) program olarak belirlenmiştir. Belirlenen bu çerçeve eğitim programı, genel hedefleri ve değerlendirme kriterlerini içermektedir. Bu çerçevede, okullar ve yerel yönetim kendi yerel amaçlarına uygun öğretim programını oluştururlar. Öğretmenler kendi öğretim etkinliklerini ve yöntemlerini belirleme konusunda özgürdürler. Bu bakımdan Finlandiya eğitim sistemindeki özerk yapılanma programlara esnek bir nitelik kazandırmıştır. Temel eğitimde zorunlu dersler ana dil (Fince, İsveççe veya Sami) ve edebiyat, ikinci ulusal dil, yabancı diller, çevre çalışmaları, sağlık eğitimi, din ya da ahlak bilimi, tarih, sosyal bilgiler, matematik, fizik, kimya, biyoloji, coğrafya, beden eğitimi, müzik, görsel sanatlar, el sanatları, ev ekonomisi ve rehberlik dersleridir.
            Temel eğitimde, öğretim süresinin üçte birlik kısmını dil eğitimi, bir diğer üçte birlik kısmını da fen bilimleri ve matematik öğretimi oluşturur. Sosyal ve beşeri bilimler bu sürenin yüzde 12' lik kısmını meydana getirirken, geri kalan sürede sanat, fiziksel etkinlikler, din veya etik öğretim dersleri verilmektedir.

 Öğrenciyi değerlendirme

            Öğretmenler öğretim programında yazılı olan hedeflere dayalı olarak öğrenci başarılarını değerlendirirler. Değerlendirme okul hayatının sürekli bir parçasıdır. Sürece dayalı değerlendirme sonucu her öğrenci, yılda en az bir değerlendirme raporu almaktadır. Buna ek olarak bir öğretim yılı içerisinde en az bir ara rapor verilebilmektedir. Başarı hem sürekli olarak hem de öğretmenlerin uyguladığı sınavlarla değerlendirilmektedir. Temel eğitimin dokuz yılını başarıyla tamamlayan öğrenciye bitirme belgesi verilir. Bu belgeye ilaveten mezuniyet puanlarını ve derecesini yükseltmek isteyen öğrenciler bir yıl daha ilaveten öğrenim görebilirler. Bu yılı bitiren öğrenciye ek bir belge verilmektedir.
            Değerlendirme, öğrenim ve karar alma süreçlerinin iyileştirilmesi için bilgi sağlayıcı konumdadır. Burada yönlendirici ve geliştirici bir rol oynar. Değerlendirme süreci, öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi ve çeşitli içerik ve sistem değerlendirmeleri şeklinde yürütülür. Öğrenme çıktılarının değerlendirilmesi, okul öncesi eğitim ve temel eğitim müfredatının hedeflerine ulaşılma yönünde bilgi toplanır. İçerik ve sistem değerlendirmelerinde ise eğitim politikası, eğitim sistemi ya da bunların belirli bölümleri hakkında bilgi sağlanır.

Ortaöğretim İkinci Devre (Lise)
            Zorunlu temel eğitimden sonra ortaöğretim, genel ve mesleki eğitim olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Her ikisinde de yaş aralığı 16 - 19 olarak belirlenmiştir. Öğrencinin genel ve mesleki ortaöğretimden hangisine devam edeceğini belirleyen genel bir sınav yoktur. Veliler, öğrencisinin temel eğitimdeki başarı durumunu dikkate alıp öğretmenlerin ve okul yönetiminin görüşünü alarak, ortak ulusal başvuru sistemi vasıtasıyla ortaöğretim ikinci devre eğitimi veren herhangi bir genel veya mesleki ortaöğretim okuluna başvuru yapma hakkına sahiptirler. Öğrenciler, ülkenin herhangi bir yerinde herhangi bir ortaöğretim kurumunu seçebilirler.

            Genel ortaöğretim okulları, genellikle yükseköğretime ulaşmak isteyen öğrenciler tarafından tercih edilir. Mesleki ortaöğretim okulları ise ortaöğretim eğitimini tamamladıktan sonra çalışma hayatına geçecek olan öğrenciler içindir. Ancak her iki okuldaki öğrenciler de üniversiteye giriş için yeterlilik sınavına girebilirler.
            Genel ortaöğretim öğretim okullarının eğitim süresi 3 yıldır. Ancak bir öğrenci şartlara göre bu program 2 yıl veya 4 yıl içerisinde bitirebilmektedir. Gerekli sayıda dersi başarıyla tamamlayan öğrenciler diplomalarını alarak mezun olurlar. Bu sürenin bitiminde öğrenci yükseköğretime giriş için ulusal yeterlilik sınavına tabii tutulur. 18 ay içinde gerçekleşen 3 ardışık sınav şeklinde geçen bu süreç, 4 ana testi barındırır. Anadili, diğer bir ulusal dil, yabancı dil ve matematik ile diğer genel dersler bu sınavı oluştururken, öğrencilerin bazı seçmeli testlere girme hakkı da mevcuttur. Genel liselerden mesleki eğitime geçiş mümkündür. Bu bakımdan süreç içerisinde kararlarını değiştirerek mesleki liselere geçiş yapmak isteyen öğrenciler yatay geçişle fark dersleri vererek mesleki eğitime geçiş yapabilmektedirler. Üniversite giriş sınavının ve tüm ortaöğretim ikinci devre eğitimi öğretim programının başarılı bir şekilde geçilmesinin ardından öğrenciler geçilen testlerin ayrıntılarını, elde edilen derece ve notları gösteren ayrı bir sertifika almaktadırlar.

            Ortaöğretim ikinci devreye öğrenci seçimi daha önceki okul başarılarına göre gerçekleşirken mesleki öğretim kurumları tarafından kullanılan seçme kriterleri, iş deneyimi ve diğer karşılaştırılabilir faktörleri, giriş ve yetenek sınavlarını da kapsayabilir. Öğrencilerin % 90’ından fazlası temel eğitimin ardından eğitimlerine devam etmektedirler. Bu öğrencilerin yaklaşık % 54’ü genel ortaöğretimi tercih ederken %36’sı mesleki eğitimi tercih etmektedir. Kısa vadede bir kısım pratik beceriler elde ederek iş piyasasında yer edinmek isteyen öğrenciler genelde mesleki ortaöğretimi ve sonrasında teknik eğitimi tercih etmektedirler.
            Ulusal Eğitim Kurulu hem genel ortaöğretim hem de mesleki ortaöğretimin konu ve çalışma modüllerinin hedeflerine ve temel içeriklerine karar vermektedir. İlgili ulusal temel öğretim programına dayalı olarak, eğitim veren kurumlar yerel yönetimlerle birlikte öğretim programlarını oluşturmaktadırlar. Genel ortaöğretimde zorunlu dersler ana dil ve edebiyat, ikinci ulusal dil, yabancı diller, matematik ve doğa bilimleri, insani bilimler ve sosyal bilimler, din ya da ahlak bilgisi, fiziksel ya da sağlık eğitiminin yanı sıra sanat ve uygulamalı konuları içermektedir. Buna ek olarak öğretim programı, hükümleri okullar tarafından belirlenen uzmanlaşma ve uygulamalı dersleri de içermektedir.
            Bir mesleki eğitim kurumuna devam eden öğrenci için temel öğretim programı ana dil, ikinci ulusal dil, yabancı diller, matematik, fizik, kimya, sosyal bilimler ve çalışma hayatı, fiziksel ya da sağlık eğitiminin yanı sıra sanat ve kültür derslerini içermektedir. Mesleki Ortaöğretim ikinci devre eğitimi yeterlilikleri okul tabanlı eğitimde ya da stajyerlik eğitiminde edinilebilir. Öğrencinin bireysel çalışma planları kendi seçimlerini ve çalışmalarının ilerleyişini belirlemektedir.

Özel Eğitim Uygulamaları
            Temel eğitimde, özel eğitime gereksinim duyan bireyler için okul eğitimiyle ilişkili bir şekilde her türlü olanak sağlanmaktadır. Normal eğitimle iç içe ve kapsayıcı bir görünüm taşır. Öncelikli olarak öğrenme güçlüğü çeken öğrencilerin öğretmenlerinden birebir eğitim desteği de alarak normal okul düzeninde devam etmeleri hedeflenir . Daha ciddi öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar, küçük gruplar halinde özel ek derse tabii tutulabilir, problemin boyutlarına bağlı olarak psikolog yardımına başvurulabilir ya da özel öğrenci statüsüyle sınıfında öğrenimine devam edebilir.
            Özel eğitime ihtiyacı olan bir öğrenci sadece özel eğitim gerektiren derslerde bu eğitime devam ederek ayrı eğitim alırken, diğer derslerini normal eğitim içinde diğer öğrencilerle birlikte alır. Temel eğitim okullarının çoğunda özel eğitim sınıfları bulunur. Öğrencinin engelli ya da hasta olması, geç gelişme gösterme, ruhsal bozukluklar ya da benzer nedenlerden ötürü normal bir öğrenme grubu içerisinde eğitim alması uygun görülmüyorsa, öğrencinin özel eğitim çerçevesinde eğitim alması kararlaştırılmaktadır. Bu tür durumlarda, özel eğitim ihtiyacı özel bir sınıfta ya da uygun başka bir yerde de verilebilmektedir. Bu tür bireylere eğitim, özel eğitim öğretmeni tarafından verilir. Özel eğitim kapsamına alınan her öğrenci için bireysel bir öğretim programı hazırlanması zorunludur. Buna ek olarak, özel desteğe ihtiyacı olan öğrencilere uygun olan durumlarda normal kurumlar tarafından ilkokul öncesi ve mesleki eğitim ve öğretim sunulmaktadır.

Yüksek Öğretim
            Yüksek öğretim, teknik okullar ve üniversiteler olmak üzere ikiye ayrılır. Üniversiteler bilimsel araştırma ve öğretime ağırlık verirken, teknik okullar daha çok uygulamaya yönelik mesleki bir eğitimi esas almaktadırlar. Teknik okullara politeknikler veya uygulamalı bilimler üniversiteleri de denmektedir. Yüksek öğretim kurumları kendi programlarını ve akademik takvimlerini düzenlemekte oldukça özgürdür
            Finlandiya’daki üniversite giriş sınavı yüksek öğretim için seçilebilirlik kriteri olarak kullanılmaktadır. Buna ek olarak, Finlandiya’da teknik okul derecesine sahip olanlar, ortaöğretim II. devre sonrası mesleki yeterliliklere sahip olanlar ve en az üç yıllık bir mesleki yeterliliğe sahip olanlar da üniversite eğitimi için seçme sınavına girebilmektedirler. Üniversiteler ayrıca yapılan sınavlara ek olarak başvurulara esas farklı yeterlik alanları belirleyebilir. Açılan programların alabileceği sayıdan daha fazla başvuru olması durumunda, üniversiteler farklı öğrenci seçme kriterlerine başvurabilmektedirler. Üniversiteye yerleşmede, üniversite giriş sınavı notu; enstitü, fakülte veya bölüm tarafından düzenlenen giriş sınav sonucu ve ortaöğretim ikinci devre bitirme belgeleri dikkate alınarak yerleştirmeler yapılmaktadır.
            Politeknikler teknoloji ve iletişim, iş ve yönetim, turizm, kurumsal yönetim, sağlık, sosyal hizmetler gibi iş alanlarında uzmanlar yetiştirir. Yüksek öğretimdeki teknik okullara kayıt yaptırabilmek için genel ya da mesleki ortaöğretimi başarı ile tamamlamış olmak ve üniversite giriş sınavında başarılı olmak gerekir. Sanayi ve iş dünyasının ihtiyaç duyduğu ara elaman ihtiyacını karşılamak üzere tasarlanmış yükseköğretim kurumu olan bu okullarda yetişkinlere de eğitim verilmektedir. Bu okullardan üç veya dört yıl süren eğitim süresince öğrenciler ilgili mesleğin çalışma alanına kabul edilirler.
            Üniversitelerdeki derece sistemine göre düşük ya da daha yüksek seviyede akademik derece almak mümkündür. Daha düşük seviyedeki ya da lisans seviyesindeki derece (120 kredi) 3 yılda ve yüksek lisans derecesi (160-180 kredi) 5-6 yılda tamamlanabilmektedir. Buna ek olarak, üniversiteler bilimsel lisansüstü derecesi olan yüksek lisans ve doktora dereceleri vermektedirler. Bir teknik okul derecesi almak için gerekli çalışmalar 3,5–4 yıl ya da 140–160 kredi gerektirmektedir.

2. FİNLANDİYA ÖĞRETMEN YETİŞTİRME SİSTEMİ
            İlk ve ortaöğretime öğretmen yetiştirme 1971’de yüksek öğretim bünyesine alınarak öğretmenlerin üniversitelerden mezun olma zorunluluğu getirilmiştir. 1979' da ise ilk ve ortaöğretim okullarında görev alacak sınıf ve branş öğretmelerinin yüksek lisans mezunu olma şartı getirilmiştir. Öğretmen yetiştirme süreci, araştırma temelli oryantasyon, ulusal ve uluslar arası değerlendirmeler ve pedagojik bir programı içeren yapıyı arz eder. Bu bakımdan öğretmen yetiştirme oldukça zorlu ve yoğun bir öğretim sürecine tabidir. Öğretmenlik mesleği Finlandiya’da oldukça önemsenen bir alandır. Alanın kendine has özellikleri aşağıda sıralanmıştır.
• Öğretmenlik mesleğinin statüsü oldukça yüksektir,
• Popüler bir çalışma alanı olarak yüksek yeterlikler gerektirmektedir,
• Bütün kademe öğretmenlikleri için yüksek lisans düzeyinde öğrenim
zorunludur.
• Teori ve pratik bütünlüğü sağlanmıştır,
• Pedagojik ve alan bilgisi bütünlüğü vardır,
• Öğretmenler yaşam boyu öğrenenler olarak görülür,
Öğretmenlik mesleği için
• Öğrencilerin bireysel farklılıklarını dikkate alma ve geliştirebilme,
• Okullarda ve diğer eğitim ortamlarında başka öğretmenlerle işbirliği
yapabilme,
• Ebeveyn, yetkililer ve iş kollarıyla birlikte çalışma ve onları teşvik edebilme,
• Programı öğrenme ortamları ve materyallerini hazırlama ve geliştirme,
• Okul hayatındaki problemleri çözebilme,
• Kendi mesleki gelişimini sağlama ve mesleki kimliğini yansıtabilme genel yeterlikleri belirlenmiştir.
            Öğretmen eğitimi araştırma temellidir. Finlandiya’da öğretmenlik mesleği saygın mesleklerin başında gelmekte olup, ülkenin en başarılı öğrencileri öğretmen olmak için yarışmaktadır. Öğretmenlik mesleğine karşı bu pozitif toplumsal ve kültürel bakış, öğretmenlik mesleğinin saygınlığını artırmakta ve nitelikli öğretmenlerin eğitim kadrosuna katılmasını sağlamaktadır. Eğitim fakülteleri kontenjanlarını öğretmen ihtiyacına göre sınırlayarak hem nitelikli öğrencilerin tercihini sağlamakta hem de iş güvencesi yüksek öğretmen adayları yetiştirmektedir.
Genel ya da mesleki ortaöğretimi bitirip üniversite giriş sınavında başarılı olan bir öğrenci öğretmen olmak için üniversitelere başvurduğunda, yazılı giriş sınavı, yetenek testi, bireysel mülakat ve grup tartışmasının gözlenmesi aşamalarını içeren bir seçme sistemine tabi tutulur. Bu sınavların sayısı, şekli ve içeriği üniversiteden üniversiteye değişebilmektedir. Eğitim fakültesinde okumaya hak kazanan öğrenci, branşıyla ilgili alması gereken dersleri üniversitenin fen veya sosyal bilimler fakültesinden alır.
            Öğretmen adayı, branşıyla ilgili alması gereken dersleri aldıktan sonra eğitim fakültesindeki öğretmenlik formasyon derslerini almaya başlar. Dolayısıyla  eğitim fakültelerindeki öğretim elemanları, tamamıyla öğretmen eğitiminin pedagojik formasyon boyutu ile ilgilenmektedirler. Sınıf ve branş öğretmenlerinin eğitim sürelerince almaları gereken ders kredileri aşağıdaki çizelgelerde gösterilmektedir. Eğitim fakültesinde verilen öğretmenlik formasyonu eğitiminde iletişim, didaktik araştırma, özel eğitim, pedagoji eğitimi, alan bilgisinin öğretimi derslerinin yanında üniversitelerin belirleyebileceği diğer dersler bulunmaktadır. Finlandiya’da 4 yıllık lisans eğitiminin ardından yüksek lisans eğitimini de tamamlamak şarttır. Ancak bu şekilde kadrolu bir öğretmen olunabilmektedir.
            Finlandiya'da ilkokul öğretmeni eğitimi sadece sekiz eğitim fakültesinde verilmektedir. Bu eğitim yüksek lisans seviyesine yönlendiren dört yıllık bir programı kapsar. İlkokul öğretmen adayları eğitim teorisi, pedagojik alan bilgisi, ve öğretmenlik uygulaması üzerinde eğitim alırlar. Temel eğitimin ilk altı yılında görev yapan öğretmenler genelde tüm derslere girmektedirler (sınıf öğretmenleri), buna karşılık son üç yıllık dönemde ve ortaöğretim ikinci kademe düzeyinde branş öğretmenleri de derslere girmektedirler. Sınıf öğretmenleri eğitim alanında yüksek lisans yapmış kişiler iken, branş öğretmenleri pedagojik formasyon sertifikası alarak alanlarıyla ilgili yüksek lisans derecesine sahip olurlar.


            Finlandiya öğretmen yetiştirme programlarının en dikkat çekici özelliği, uygulama ve teorinin bir sentez oluşturmuş olmasıdır. PISA sınavlarında çok önemli başarılar gösteren Finlandiya’da, öğretmen adayları eğitimleri sürecinde dört aşamadan oluşan ve iki yıl süren bir staj (öğretmenlik uygulaması) eğitimine tabi tutulmaktadır. Bu stajların üçü eğitim fakültelerine bağlı uygulama okullarında, biri ise uygulama okulu dışındaki devlet okullarında yapılmaktadır. Staj eğitimi süresince öğretmen adaylarının etkileşimi için çok önemli rolü ve etkisi olan dört bileşen vardır. Bunlar, öğretmen adayının kendisi, diğer öğretmen adayı akranlar, üniversitedeki danışman öğretim elemanı ve staj yapılan okuldaki danışmandır. Bu bileşenler arasındaki diyalogun amacı öğretmen adayına algılamada, bilişsel yeteneklerini geliştirmede ve teoriyi uygulamada yardım etmektir.