Hasan Sabbah ve Haşhaşiler ile özdeşleşen Alamut Kalesi hakkında bilgiler yazımızda yer alıyor. Alamut Kalesi nerededir, Alamut Kalesi kitapları gibi konuları ele alıyoruz.
Hasan Sabbah ve Haşhaşiler deyince akla ilk olarak Alamut
Kalesi geliyor. Tarihin en bilinmez karakterlerinden biri olan Hasan Sabbah’ın
ve İsmaili Nizari hareketinin merkez üssü olan Alamut Kalesi hakkında tarihi
bilgiler, Alamut Kalesi nerededir gibi merak edilen soruların yanıtlarını bu
ayrıntılı yazımızda bulabileceksiniz.
Alamut Nedir? Alamut
Kalesi Nerededir?
Alamut, Farsça’da kartal yuvası anlamına gelir. Alamut
Kalesi günümüzde İran'ın Rudbar bölgesindeki Kazvin şehrinde, başkent Tahran'dan
yaklaşık 100 km uzaklıkta, Güney Hazar eyaleti olan Deylem’deki Alamut
bölgesinde yer alan bir dağ kalesidir.
M.S. 1090 yılında, Hasan Sabbah tarafından ele
geçirilmiştir. 1256 yılına kadar, Şii İsmaili Nizari hareketi için merkez üssü
olmuştur. Nizari devlet veya hareketi; İran ve Suriye boyunca dağılmış bir dizi
bağlantılı stratejik kaleden oluşan, her yanı büyük düşman bölgeleriyle kuşatılmış
bir mücadele sahasıydı.
Kale, dağlık yapısı nedeniyle herhangi bir askeri saldırıya uğrama
ihtimali çok düşük olarak düşünülmüştü. Uzun süre bu şekilde devam etse de 1256'da,
istilacı Moğollara kaleyi ele geçirdi ve zengin kütüphanesini yok etti.
Moğol istilası nedeniyle bu döneme ait İsmaililerin tarihine
ve düşüncesine ilişkin kaynaklar eksik kalmıştır. İsmaililer ve Hasan Sabbah
hakkında bugün elimizde olan çoğu kaynak, onların düşmanları tarafından
yazılmıştır. Bu yüzden tarihçiler, bu kaynakların doğruluğuna şüpheli
yaklaşmaktadır.
Moğol yıkımından sonra Alamut Kalesi, çeşitli yerel güçlerin
ellerinden geçerek sadece bölgesel bir öneme sahip olmakla yetindi. Bugün, sadece
kalıntıları kalan kale tarihsel önemi nedeniyle, İran hükümeti tarafından bir
turizm bölgesi olarak geliştirilmektedir.
Alamut Kalesi Ne
Zaman Yapıldı?
Kale, Şii Justanid hanedanı hükümdarı Wahsudan Zeydi
tarafından, yaklaşık 865 yılında yaptırıldı. Efsaneye göre kral bir av gezisi
sırasında, bir kaya üzerine konan bir kartal gördü. Bu bölgenin taktiksel
avantajını fark ederek, “Aluh amut” olarak adlandırılan kalenin inşasını
başlattı. Aluh amut kartal öğretisi, kartal yuvası gibi anlamlara gelir. Alamut
1090 yılında İsmaili Daisi (misyoner) Hasan Sabbah'ın 1090 yılında kaleyi ele
geçirmesine kadar Justanid kontrolünde kaldı.
Kalenin Tarihi
Fatımi Halifesi’nin oğullarından olan Nizar bin Mustansır’a destek
verdiği için Mısır’dan sınır dışı edilen Hasan Sabbah, İsmaililerin İran’da
özellikle Deylem, Horasan ve Kuhistan gibi kuzey ve doğu bölgelerinde güçlü bir
mevcudiyete sahip olduğunu keşfetti.
O dönemde İran halkları, ülkenin tarım arazilerini ikta sistemiyle
bölüp ağır vergiler alan iktidardaki Selçuklu yönetimine kızgındı. Selçuklu yöneticileri
genellikle idare ettikleri yerler üzerinde tam yetki ve denetim sahibiydi. Bu
arada, İranlı zanaatkarlar ve alt sınıflar da Selçuklu politikaları ve ağır
vergilerden memnun değildi.
Hasan Sabbah, Sünni Selçuklu hükümdarlığının İran'da yaşayan
Şii Müslümanlara dayattığı siyasi ve ekonomik baskılar karşısında harekete
geçmek istedi. Bu amaçla Selçuklulara karşı bir direniş hareketi başlattı.
Ancak bu isyanı başlatmak ve yönetmek için güvenli bir üsse ihtiyacı vardı.
Hasan Sabbah’ın
Alamut’u Ele Geçirmesi
1090 yılında Selçuklu veziri Nizamülmülk, İsmaili propogandası
yapan Hasan'ın tutuklanması için emir verdi. Bu nedenle Hasan, Kazvin
kasabasında, Alamut Kalesi’ne yakın civarlarda saklanıyor ve planlar yapıyordu.
Burada kaleyi ve stratejik konumunu farkeden Hasan, çoğunlukla Şii
Müslümanlarla çevrili kalenin ele geçirilmesi için halktan destek toplamaya
başladı.
Kalenin askeri yöntemlerle ele geçirilmesi neredeyse
imkansızdı. Dar yollarından katırlar bile çıkamıyor, sadece yüksüz bir insan
tırmanabiliyordu. Bu nedenle Hasan işgali titizlikle planlandı. Bu arada
güvenilir taraftarlarını kalenin çevresindeki vadilere yerleştiriyordu.
1090 yılının yazında Hasan Sabbah, Kazvin’den Alamut'a doğru
yola çıktı. Kılık değiştirerek kalenin hemen altındaki bir köye yerleşti. Kaledeki
askerlerin güvenini kazanarak kaleye girdi. Bu sırada sık sık kılık
değiştiriyor, kaledeki Selçuklu komutanının dikkatini çekmemeye gayret
gösteriyordu.
Kale Komutanı Mehdi, bölgede olduğu söylenen Hasan’ı bulmak
için Kazvin’i ziyaret etti. Hasan Sabbah ve İsmaililer ile bağlantıları olan
herkesin tutuklanmasını emretti. Hasan kaleyi ele geçirmek için kaleye
sızdırdığı taraftarlarını harekete geçirdi. Kazvin’den kaleye dönen Selçuklu
Komutanı Mehdi, Hasan’ın tutuklanmasını emretti. Ancak askerler Hasan’ın
emrindeydi. Hasan’ın tasarrufuyla Komutan’ın kaleden sağlam çıkmasına müsaade
edildi.
İşte Hasan Sabbah Alamut Kalesi’ni bu şekilde, savaşmadan
ele geçirdi. Hasan’ın kalenin sahibine bir dana postu kadar yer için 3.000
altın verdiği, sonra bu postu ince ince kesip kaleyi çevreleyerek ele geçirdiği
gibi fantastik hikayeler de anlatılır. Ancak bunlar birer efsanedir. Yukarıda
anlatılanlar, tarafsız tarihçilerin en çok kabul ettiği teoridir.
Kalenin Nizari
Kontrolünde Yeniden Yapılanması
Alamut ele geçirildikten sonra Hasan, hızla kalenin takviye
edilmesine başladı. Burası bir savunma üssü olacağı için depolama odaları
yapıldı. Surlar güçlendirerek kale, büyük kuşatmalara dayanacak hale getirildi.
Moğollar kaleyi işgal ettiğinde orada bulunan, taraflı ve
İsmaililere tam anlamıyla düşman olduğu için güvenilir olmayan yazılar kaleme
almış Sünni tarihçi Cüveyni bile, depolanmış sayısız malzemenin bir kuşatmaya
dayanacak şekilde mükemmel durumda saklanmasını takdirle karşıladı. Günümüzde
İranlı arkeologlar bu mahzenlerden bazılarını bulmuştur.
Kalenin inşaatı bittikten sonra, Alamut vadisinin çevresindeki köylüler sulama görevini üstlendi. Vadi tabanındaki araziler, arpa, buğday ve pirinç gibi kuru mahsullerin yetiştirilmesine uygun arazilerdi. Eğimli vadi, bol miktarda besinin ekilebileceği basamak benzeri platformlara ayrıldı. Kuşatma sırasında ihtiyaç duyulduğunda çevredeki köyler, kaleye bol miktarda malzeme sevk etmek için iyi bir donanıma sahipti.
Alamut'un ünlü ve zengin kütüphanesi, tüm bunlardan sonra yapıldı.
Astronomik aletler ve nadir eserleri barındıran kütüphane, dünyanın dört bir
yanından gelen çeşitli dini inançlara sahip bilim insanlarını cezbetti. Ancak
Moğol istilası nedeniyle İsmaililerin Farsça yazdığı, bilimsel ve kendi
doktrinlerinin yer aldığı yazıları bugün hayatta kalamamıştır.
Bu dönemlerde İslam merkezi İran'a taşınmış, İranlı İsmaili
edebiyatı da yükselişe geçmişti. Ancak bahsettiğimiz gibi o dönemde üretilen
Nizari yazılarının büyük kısmı kaybolmuş ya da Moğol istilaları sırasında yok edilmiştir.
O dönemden sadece yazarı bilinmeyen Haft bab-ı Baba Seyyidina ve Nasir al-Din
al-Tusi'nin bazı eserleri kalmıştır.
Moğol hükümdarı Hülagü Han'n önderliğinde, Moğollar MS 1256
Aralık ayında kaleyi ele geçirdiğinde, Hülagü’nün izniyle, Cüveyni kütüphaneyi
araştırdı. Her şey yakılmadan önce kurtarmaya layık gördüğü birkaç eser seçti. Bunların
arasında Kuran'ın kopyaları, bir dizi astronomik alet ve İsmaili eserleri
vardı.
Kütüphanenin yok olmasıyla, bir anti İsmaili olan Cüveyni,
Nizarilerin sapkın eğilimleri olduğu iddialarını ortaya attı. Hasan Sabbah ve
Alamut Kalesi, cennet bahçeleri, Haşhaşiler gibi konularda günümüzde
dillendirilen çoğu efsane Cüveyni ve Marco Polo’ya dayanır. İsmaili inanç
ilkelerine ilişkin en zengin eserler kütüphanenin tahrip edilmesiyle
kaybedildiği için bu yalanların birçoğu bugün doğru zannedilir.
Alamut Kalesi’nde bahsedildiği gibi cennet bahçeleri yoktur.
Vladimir Bartol’un öncülüğünde ortaya çıkmaya başlayan popüler Alamut Kalesi
kitapları bu bahçelerin var olduğunu, genç erkekleri kandırmak için haşhaş
içirildiğini iddia eder. Ancak bunların tarihi hiçbir doğru dayanağı yoktur ve
bir kısmı Cüveyni gibi tamamen taraflı bir tarih yazarına, geri kalanı da
günümüz popüler kültürünün hayal gücüne dayanmaktadır. Kalıntılarda böyle
bahçelere rastlanmamıştır.
Haşhaşiler
(Assassins) ve Alamut Kalesi
İngilizce’de suikastçi kelimesinin kaynağı olan “assassin”
kelimesinin “Haşhaşi”den türediği söylenir. Bu kelimenin liderlere suikastler
düzenleyen İsmaili Nizarilerden esinlendiği doğrudur. Ancak “Haşhaşi” ifadesi
de bir anti propoganda eseridir. Günümüz tarih bilimcileri bu kelimenin
etimolojik kökeninin haşhaştan gelmediğini, bunun Marco Polo ve Cüveyni gibi
taraflı tarihçilerin karalaması olduğunu ifade eder.