Tarihi Karakterler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tarihi Karakterler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Ekim 2020 Salı

Hasan Sabbah Kimdir? Hasan Sabbah’ın Hayatı Hakkında Bilgiler

by

 Hasan Sabbah 11. ve 12. yüzyıllarda yaşamış bir tarihi kişiliktir. Nizari, İsmaili bir Müslüman din adamıdır. Adı yetiştirdiği fedaai ve suikastçiler, günümüz popüler tarih anlatılarında Haşhaaşiler olarak anılan grubun faaliyetleri sayesinde duyulmuştur. Bu yazımızda Hasan Sabbah kimdir sorusunu detaylı, tarihi kaynaklara dayanan bir şekilde yanıtlayacağız.

Tarih hakkındaki bilgilerin bazılarına kalıntılar, eserler; bazılarına ise dönemin tarih yazarlarının yazılarından ulaşıyoruz. Ancak bu belgelerin yok olması sonucunda tarihin bazı dönemleri bizim için karanlık hale gelmiştir. İşte Hasan Sabbah da hakkında çok az güvenilir tarihi kaynak olan, bu nedenle de birçok fantezi ve spekülasyonların konusu olmuş bir karakterdir.

Kısaca Hasan Sabbah’ın Hayatı

Hasan Sabbah 11. yüzyılın sonlarında Şiiliğin İsmaili koluna bağlı Nizari hareketini, İran’ın Elbruz Dağları’nda canlı tutan bir din adamıdır. Alamut Kalesi’ni ele geçirmiştir. Selçuklu Devleti ile bazı sorunlar yaşadığı dönemde, ünlü vezir Nizamülmülk’ün ölümüne neden olmuştur. Alamut Kalesi’nde hayatını kaybetmiştir.

Doğumu ve Gençlik Yılları

Hasan Sabbah 1050 yılında İran’ın Kum şehrinde doğdu. Babası 12 İmam inancına bağlı bir Şii idi. Kum şehrine Irak’tan gelmiş, ancak aslen Yemen kökenliydi. Hasan çocukken ailesi, İran’ın Rey şehrine göç etti. Rey şehri o dönem radikal İslam’ın etkisi altındaydı. Hasan da bu yapı nedeniyle metafizik konulara yoğun ilgi duymaya başladı.

Hasan’ın dini eğitimi on iki imam inancı esaslarına bağlı olarak sürüyordu. Gün boyunca evde eğitim alıyor, bir yandan da el falı, dil, felsefe, astronomi ve matematik alanlarında uzmanlaşıyordu.

O dönemlerde Şii inancında İsmaili kolunun İran’da ve Mısır’ın doğusundaki diğer topraklarda giderek büyüyen bir ağırlığı vardı. İranlı İsmaililer 1094 yılında Mısır’daki Faatimi hilaafetini sürdüren İmam-Halife el-Mustaani'nin otoritesini tanıdılar. İranlı yöneticileri uzaklaştıran Selçuklu yöneticileri bölge halkında memnuniyetsizlik yaratıyor, bu da İsmailileri İran’da güçlü kılıyordu.

İran’ın Rey şehrinde genç bir öğrenci olan Hasan, İsmaililer ile ilk olarak Amira Darrab sayesinde tanıştı. Zamanla Hasan Sabbah, İsmaili doktrinlerini ve inançlarını benimsedi ve bu yola girdi. 17 yaşındayken Faatımi Haliifesi’ne bağlılık yemini etti. Eğitimi için Kahire’ye yola çıktı.

Eğitim Yılları

Hasan sert ve kararlı bir şekilde yola bağlandı. Henüz 17 yaşında misyoner yardımcısı oldu. Bazı tarihçilere göre Hasan, Rey şehrinde Faatımilerin bazı üyelerine ev sahipliği yaptı. Dönemin Selçuklu veziri Nizamülmülk bunu duydu ve Faatımi karşıtı vezirden kaçan Hasan Sabbah, Kahire’ye gitti.

 

Hasan Kahire'ye yaklaşık 2 yılda vardı. Yol boyunca birçok bölgeyi gezdi. İsfahan, Kafkaslar, Ermenistan gibi yerlere gitti. Koyu bir İsmaili olan Hasan, gittiği Hristiyan bölgelerde papazlar tarafından çok defa kovuldu.

Irak, Suriye, Filistin ve son olarak Mısır'a gitti. Burada ne kadar kaldığı konusunda bir kayıt yoktur. Genellikle 3 yıl boyunca Mısır’da eğitim aldığı ve sonunda bir Daai, yani misyoner olduğu söylenir.

İran'a Dönüş

Kahire'de iken, ordu komutanı El-Cemaali tarafından hapse atıldı. Bu olay, Hasan'ın İmam-Halife el-Mustaani'nin büyük oğlu Nizar'ı desteklemesine yol açtı. Hasan, Nizar destekçileri tarafından kurtarıldı ve Suriye'ye götürüldü. Buradan 1081 yılında İsfahan’a geldi.

Mısır’dan geldikten sonra Hasan artık tüm hayatını Nizari İsmaili inancına bağlamıştı. İran boyunca İsmaili İslam inancını yaymak için köyleri ve şehirleri gezdi. Hasan Sabbah’ın bu İsmaili faaliyetleri Nizamülmülk’e ulaştı. Bunun üzerine Hasan destekçileri ile birlikte dağlara kaçtı.

Alamut Kalesi

Sünnii Selçuklu Devleti tarafından aranan Hasan Sabbah, 1088 yılında bugünkü Kazvin bölgesinde Alamut Kalesi’ni gördüğünde üs arayışı sona erdi. Alamut yaklaşık 50 vadiyi gözetim altında tutan bir kaleydi.

Alamut Kalesi sekizyüzlü yıllarda inşa edilmiştir. Efsaneye göre kral, bir kartalın dağların tepesinde bir noktaya uçup konduğunu gördü. Hemen oraya bir kale yapılmasını istedi. İsmi Aluh Amut, yani Kartal Yuvasından Alamut’a evrildi.

Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’ni savaşmadan ele geçirdi. İlk olarak kalenin etrafındaki köylerde 2 yıl boyunca gezdi. Köylüleri kendi tarafına çekti. Daha sonra, köylüleri kalede kilit rollere sızdırdı ve 1090 yılında kaleyi tamamen ele geçirdi.

Kalenin ele geçirilmesi konusunda tarihi gerçeklere dayanmayan efsaneler vardır. Bunlardan en ünlüsü de Hasan’ın, kalenin sahibine para vererek bir boğa derisinin kapladığı alan kadar yer aldığıdır. Efsaneye göre Hasan boğanın derisini ince şeritlere ayırıp tüm kaleyi deri ile çevreledi. Bu şekilde tüm kaleyi almış oldu. Ancak bunlar sadece efsanedir ve hiçbir güvenilir kaynakta yeri yoktur.

Hasan, Alamut’u ele geçirmesinden ölümüne kadar geçen 35 yıllık süre boyunca kendini çalışmaya adadı. Bazı şüpheli kaynaklarda 35 yıl boyunca sadece 2 kere odasının balkonuna çıktığı söylenir. Ancak İran ve Suriye’de ayaklanma boyutuna varan İsmaili hareketinin yükselişi göz önüne alındığında bu iddia mümkün görünmemektedir.

Hasan Sabbah sayesinde Nizari doktrininin merkezi, Alamut olmuştu. Hasan Kuraan'ı çok iyi bilen, çoğu Müslüman mezheplerine hakim; felsefe, matematik, astronomi, simya, tıp, mimarlık ve o dönemin tüm bilimsel alanlarında uzman bir din ve bilim adamıydı.

Marco Polo ve Hasan Sabbah

İran'da Nizari İsmaililiğin lideri olan Hasan, Marco Polo tarafından, Dağın Yaşlısı veya Dağın Yaşlı Adamı olarak tanımlanmıştır. Polo yazılarında, onu genç erkekleri tarikatına çekmek için cennet bahçeleri tasarlayan bir şarlatan olarak betimlemiştir. Tarikat üyelerinin çeşitli diller ve gelenekler, nezaket kuralları ve dövüş becerileri konusunda eğitildiğini söylemiştir.

1263'te yazılan bir Çin el yazması olan Xishiji de Polo'nun anlatılarını tekrarlamıştır. Yazmaya göre tarikat liderleri krallıklara suikastçılar göndermiş ve yöneticiler ile karılarını öldürtmüştür. Bir Nizari suikastçi, hayatını fedaai olmaya adanmış olarak tanımlanır.

Marco Polo’nun anlatılarından yola çıkarak, Hasan Sabbah’ın cennet bahçelerinde haşhaş içirerek müritlerini kandırdığı yönünde birçok Haşhaaşi efsanesi yayılmıştır. Birçok popüler tarih kitabına da konu olan Polo’nun anlatılarının gerçek deneyimlerine dayanma olasılığı yoktur. Zira Marco Polo sadece bölgede kulaktan duyduklarını kaleme almış, Alamut’a hiç gitmemiş ve hatta Hasan Sabbah ile aynı dönemde dahi yaşamamıştır.

Nizari Öğretisi

Tarihçiler, Hassan Sabbah'ı İran Nizariliğinin ve doktrinlerinin kurucusu olarak tanımlar. Asassin, yani suikastçi kelimesinin Haşhaaşiler’den türediği iddia edilmektedir. Ancak bu iddia da şüphelidir ve pek çok uzman tarihçi, bunun “Esasiyün”den gelmiş olabileceğini savunmaktadır.

Nizariler, Fatimi tahtına ve Halifelik makamına Nizar'ın geçmesi gerektiğini savunmuş, bunun için mücadele etmiştir. Nizarilik aslen Şia’nın İsmaili koluna mensuptur. Dini olarak yine İsmaili inançlarını tam anlamıyla taşımış, sadece siyasi anlamda Nizar destekçisi olarak ortaya çıkmıştır. Zamanla bölgesel unsurlardan etkilenerek küçük değişimlere uğramıştır.

Popüler Kültürde Hasan Sabbah

Sabbah’ın popüler hale gelmesi önemli ölçüde Vladimir Bartol’un “Alamut” isimli kitabıyla olmuştur. Bu kitap genel olarak tarihi gerçeklere değil, fantezi ürünü kurguya sahiptir. Bunun ardından benzer kurguya sahip, ticari kaygının ön planda olduğu birçok tarihi kurgu roman yazılmıştır. Hasan Sabbah ayrıca bazı şarkılara ve albümlere de esin kaynağı olmuştur.

Bernard Lewis – The Assasins (Haşhaşiler) (1968)

Sergüzeşt-i Seyyidina (Hasan Sabbah’ın el yazması otobiyografisidir. Büyük ölçüde zarar görmüştür ve dolaylı yoldan erişilebilmektedir.)

Farhad Daftary - The Assassin Legends: Myths of the Ismailis (1994)

Marshall Hodgson, The Order of Assassins (1955)

İsmaili Antolojisi

Wilfred Madelung - Religious Trends in Early Islamic Iran (1988)

Peter Willey – Alamut Kalesi, Haşhaşiler, Hasan Sabbah ve Fedaileri (2000)

Farhad Daftary – İsmaililerin Kısa Tarihi (1998)


10 Ağustos 2018 Cuma

Efsanevi Kral Arthur Kılıcı Hakkında Bilgiler

by
Romanlarda, filmlerde ve anlatılarda sıkça duyduğumu tarihi karakterler vardır. Bunlardan biri de Kral Arthur olarak öne çıkıyor. Efsanevi Kral Arthur karakteri, özellikle de kılıcı ile çokça bilinen bir karakterdir. Bu yazımızda Kral Arthur kılıcı hakkında bilgileri bir araya getiriyoruz. Bu konu ayrıca Hadi ipucu olacak yarışmacılara sorulacak.

Kral Arthur Kimdir?

Efsanevi ancak gerçek olduğu tartışmalı bir karakter olan Kral Arthur, 5. ve 6. yüzyılın başlarında yaşayan bir İngiliz liderdi. Yine efsanevi Camelot'un yöneticisi olarak bilinir. Kral Arthur ismi İngiliz tarihinde ilk olarak, 830 yılında bir savaşta 980 savaşçıyı öldüren bir İngiliz generali olarak, Nintonlar tarafından dillendirilmiştir.

Bu, efsanenin başlangıç noktasıydı ve bugün hala bilim adamları tarafından tartışılır. Halk edebiyatı dışında, varlığını kanıtlayan hiçbir delil bulunamamıştır. Kral Arthur, eşi Guinevere, Sir Lancelot ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri ile birlikte, Camelot'un diğer efsane karakterleri oldu. Ancak filmlerde ve romanlarda yer alması onu bugün popüler hale getirdi.



Kral Arthur’un kılıcının adı nedir? Efsanelerde çokça yer alan, hatta Arthur’un adının bile önüne geçen kılıcın adı Excalibur’dur.

Excalibur Hakkında Bilgiler

kral arthur kılıcı


Kral Arthur efsanesine göre Excalibur, Kral Arthur'un sihirli kılıcıdır. Efsanenin bir versiyonuna göre kılıç bir taşa saplanmıştır. Kılıcı taştan çeken İngiltere'nin kralı olacaktır. Dönemin en güçlü erkekleri kılıcı dışarı çıkarmaya çalıştı. Ama hiçbiri başarılı olmadı. Bir gün genç Arthur taşı kolaylıkla çıkararak kral olmayı hakettiğini kanıtladı.

Diğer bir efsanede ise Arthur,  su altı dünyasında yaşayan gizemli bir figür olan Göl Leydisi’nden Excalibur'u aldı. Ancak ilk efsane filmlerde daha çok kabul görür.


28 Eylül 2016 Çarşamba

Hasan Sabbah Hakkında Okunması Gereken Kitaplar

by

Hasan Sabbah hakkında gerçeklerden, söylencelerden, uydurma ve karalamalardan kısaca bahseden bir yazı yazmıştım. Kaynaklarım elimde olmadığı için kaynakça belirtemedim ancak Hasan Sabbah hakkında okunması gereken kitaplar hakkında kısa bir bilgilendirme yazmak uygun olacaktır diye düşündüm. Hasan Sabbah Efsanesi bağlantısından, Hasan Sabbah ile ilgili yazdığım yazıya ulaşabilirsiniz. Buyrun başlayalım:

1. Öncelikle kendinize sormanız gerekn soru şu: Hasan Sabbah hakkında efsaneleri mi öğrenmek istiyorum yoksa gerçekleri mi? Hasan Sabbah'ı ve hakkında anlatılanları duyduysanız, öncelikle bu söylenceleri ve Sabbah'ın görkemli gizemini roman olarak okumak istiyorum diyorsanız şöyle buyurun:

Hasan Sabbah hakkında popüler kitaplar:

Alamut: Fedailerin Kalesi, Wladimir Bartol
Semerkant, Amin Maalouf
Alamut'un Efendisi, Pol Amir
Güvercinin Gerdanlığı:Alamut'a Dönüş, Ernst W. Heine
Tarihi roman niteliğindeki bu kitaplar, efsaneye hakim olmak için yeterli olacaktır kanısındayım. Fazlası tekrara düşen veya farklılaşmak adına, zaten halihazırda söylence olan efsaneleri daha da fantezi ürünü haline getiren kitaplarda boğulmanıza neden olabilir.

2. Bu romanları okudunuz diyelim. İnternette de Hasan Sabbah yazıp ilgili yazıları, listeleri, videoları gözden geçirdiniz. Eğer "tamamdır, bunlar benim için yeterli" diyorsanız Hasan Sabbah defteri sizin için kapanmıştır. Ama "hayır ben merak ediyorum, içimize şüpheyi attın bu anlatılanlar acaba gerçek mi?" diyorsanız sizi şöyle alalım:

Hasan Sabbah hakkında akademik eserler:

Haşhaşiler, Prof. Dr. Bernard Lewis
Hasan Sabbah Gerçeği/ Eşitlikçi Dervişan Cumhuriyetleri, Faik Bulut
İsmaililer tarihleri ve öğretileri, Farhad Daftary
The Assassin Legends: Myths of the Isma'ilis, Farhad Daftary
Alamut Kalesi, Haşhaşiler, Hasan Sabbah ve Fedaileri, Peter Willey (daha çok gezi yazısı kıvamında)

Bu eserleri inceledikten sonra artık cennet bahçelerinin sahibi, müritlerine haşhaş içiren imam, tarihin ilk teröristi, ayyaş ve zalim gibi sıfatların artık altı boş sıfatlar, efsaneler, karalamalar veya uydurmalar olduğuna bu şekilde ulaşabilirsiniz. "Hasan Sabbah ve Alamut Terörü, Cennet Bahçeleri ve Haşhaşiler," gibi kitaplara da denk gelebilirsiniz. Bu isimde kitaplar var mı bilmiyorum ama mutlaka vardır. Herkes buradan ekmek yemeye çalışıyor zira. Çünkü altı boş kalmış bir konu söylenceler gerçek olarak kabullenildiği için fantezilere kimse sesini çıkarmıyor. Elbette emek harcanmış eserler, küçümsemiyorum ancak bilimsel gerçeklere bu şekilde ulaşamazsınız. Saygılarımla, merakla kalın.

Hasan Sabbah Efsanesi

by
Hasan Sabbah'ı ne kadar tanıyoruz? Bildiklerimizin ne kadarı doğru, ne kadarı sadece efsane? Pek çok Hasan Sabbah hikayesi duymuşuzdur ancak Seyduna, hakkında çok çok az bilgi olan, kesinlikle gizemli bir şahsiyet. Yani bizim için gizemli. Pek çok kişi için merak konusudur. Bu yazıda Hasan Sabbah efsanesiyle tanışmamı ve zihnimde yaşadıklarımı anlatacağım.

Ben Wladamir Bartol' un "Alamut" kitabı ile tanıştım bu tarihi şahsiyetle. Yaz tatilinde köye gitmiştik. Sigaram yoktu ve çıldırmak üzereyken bu kitaba sıkı sıkı sarıldım. 2 günde bitirdiğim başka bir kitap olmadı zaten o günden beri. Çok etkileyici gelmişti kitap da, Sabbah da. Gizemlerden gizemlere sardı beni. Köyün sıkıcı ama huzurlu atmosferinde, sigara yokluğunda afyon gibi dumanlarıyla sarmıştı beni kitap. Sonra yaşadığımız yere geri döndük ve döner dönmez yaptığım ilk iş sahaflara gidip Hasan Sabbah kitapları aramak oldu. Sabbah ile ilgili ulaşabileceğim tüm kitapları aldım. Aldığım 8 kitapla önce sık sık gittiğim cafeye oturdum, sonra koşar adımlarla evin yolunu tuttum.. Hayatımda bu kadar kitabı da aynı anda hiç almadım.

Kitapları okumaya başladım. Hiçbir zaman okumadığım kadar kitabı 2 haftada okudum. Tekrar tekrar okudum. Altını çizerek, not alarak okudum. Ayrıca hayal kırıklığına uğrayarak, kimi zaman öfkelenerek, kimi zaman da o tarihin hayalinde kendimi kaybederek okudum. Sanırım söylememe gerek yok, hayatımda hiçbir gizem beni bu kadar içine çekmedi. 

alamut kalesi


Tabii o dönem tabu yıkmaktan haz alan bir gencim. Hasan Sabbah'ın haşhaş hikayesi bana dinin kullanılması konusunda çok iyi bir örnek olarak gelmişti. Bartol' un romanı bana bunu vermişti ve ben de büyük bir mutlulukla almıştım bu mesajları. Ama okuyorum araştırma yazılarını; söylediklerini, gerçek adlettiklerini iyice araştırıyorum, yok. Yok arkadaşım yok, böyle bir belge yok. Dönemin Arap Sünni tarih yazıcılarından ve Marco Polo'nun hatıratından başka hiçbir kaynak yok. Üstelik ulaşılabilen kaynaklarda da haşhaş hikayesine ender rastlanıyor. Hasan Sabbah'ın ölümünden bir asır sonra doğan Marco Polo'nun kaleminden çıkmış bu hikaye muhtemelen.



Konuya hakim olanlar iyi bilir, Hasan Sabbah bir İsmaili. On iki imam inancından, İsmaili öğretisiyle yetişmiş bir Dai, Sabbah. Nizari akımı temsil etmekteydi. Ayrıca Selçuklu Devleti'yle, Abbasilerle düşmanlığı da iyi bilinir. Böyle bir ortamda, bu düşman devletlerin saray tarihçilerinin bu İsmaili lideri karalaması hayli sıradan olur. Ancak onlar dahi, hatta Cüveyni bile Haşhaşi ifadesini kullanmamışlardır. 1256 yılında Hülagu, Alamut kalesini fethetmiş, kaledeki tüm kitapları imha etmişti. Ancak, Hülagü ile birlikte Alamut’a gelen Cüveyni adlı tarihçi, buradan bir kaç kitap kurtarmayı başarmıştı. Bunlar arasında Sergüzeşt-i Seyyidna adlı bir kitap vardı. Bu kitap iddiaya göre Hasan Sabbah’ın biyografisiydi. Bugün içindeki pek çok bilginin yanlış olduğu anlaşılan bu biyografiden yararlanarak Hasan Sabbah hakkında bir kitap yazan Cüveyni’nin de  "saklı cennet ve huriler", "haşhaş" gibi ifadeler kullanmadığı görülüyor.

Gelelim "assassin" kelimesine... Arap kaynaklarında adlarına ancak çok önemli olaylarda değiniliyor ama ‘fedai’, ‘haşhaşi’ tabirleri neredeyse hiç kullanılmıyordu. Bu terim Nizarilerden çok darbe yiyen Haçlılar arasında ortaya çıkmıştı ve Haçlılar tarafından Avrupa’ya taşınmıştı. Haçlıların anlatılarını yeni bir boyuta taşıyan ise, 1271-1295 yılları arasında Asya’da bulunan Venedikli ünlü seyyah Marko Polo olacaktı. İşte bu noktadan sonra Avrupa'da dalga dalga yayılan "haşhaş" ve "Haşhaşi" efsanesini, bugün bölgeye oldukça yakın olan bizler dahi gerçek sanıyoruz. Ayrıca ek bilgi olarak düşeyim: "assassin" kelimesinin "esasiyun" yani, dinin esaslarına bağlı kalan anlamındaki kelimeden türediği de söylenir. Ancak bu da yalnızca bir teoridir.



assassin
İşte böyle böyle, zihnimde net olan Hasan Sabbah karakteri, yalanlardan arındıkça daha bir bulanıklaştı. Bu yalanların sahiplerine, aktaranlara, inananlara ve inandıranlara epey bir söverek olayı hazmettim. Uzun araştırmaların, zihnimin hiç yaşamadığı kadar büyük karmaşaların, hayaller alemiyle kargacık burgacık yazılar arasında gidip gelen sürecin ardından sonunda şunu anladım: Hasan Sabbah'ı bilmiyoruz, bilmeyeceğiz, bilemeyiz.

Hasan Sabbah, herkesin zihninde farklı yer edinir. Kimi bir roman okur Haşhaşi der, kimi kulaktan dolma otçu der. Kimisi onun masum öldürmediğini unutarak terörist der, kimi siyasi yorumlara kapılıp lanetler. Kimisi için romandaki Sabbah yeterlidir, kimisi derinine iner meselenin. Kimisi için aslında bir ateisttir Sabbah, kimisi için ise bir özgürlük savaşçısı. Selçuklu baskısı altındaki Şii/İsmaili mazlumların direğidir kimisi için. Herkes neyin eksikliğini hissediyor, neyi arzuluyor, neye ihtiyaç duyuyorsa odur Sabbah. Çünkü hiçbir şey bilmiyoruz Seyduna ile ilgili.

Benim için mi? Benim için Sabbah bilinmezliğin yanında bir savaşçıdır. Halka değil krallara korku salan, köle askerlerden çok komutanları titreten bir dahidir. Buna ihtiyacım, buna özlemim var belki. Ama ona duyduğum en büyük arzu, gizemi. O hayalimdeki Alamut Kalesi, Assassin's Creed' de havasını soluduğumuz Masyaf... Hasan Sabbah neyi isterseniz odur. Ama Haşhaşi değildir. Güncel, siyasi tartışmaların gölgesinden arınarak okuyun, hayalleyin. Kendi Sabbah'ınızı bu şekilde yaratın. Merakla kalın...


Ayrıca bu kısa videomu izleyebilirsiniz.