6 Ekim 2020 Salı

Alamut Kalesi Hakkında Bilgiler – Alamut Nerededir?

by

Hasan Sabbah ve Haşhaşiler ile özdeşleşen Alamut Kalesi hakkında bilgiler yazımızda yer alıyor. Alamut Kalesi nerededir, Alamut Kalesi kitapları gibi konuları ele alıyoruz.

Hasan Sabbah ve Haşhaşiler deyince akla ilk olarak Alamut Kalesi geliyor. Tarihin en bilinmez karakterlerinden biri olan Hasan Sabbah’ın ve İsmaili Nizari hareketinin merkez üssü olan Alamut Kalesi hakkında tarihi bilgiler, Alamut Kalesi nerededir gibi merak edilen soruların yanıtlarını bu ayrıntılı yazımızda bulabileceksiniz.

Alamut Nedir? Alamut Kalesi Nerededir?

Alamut, Farsça’da kartal yuvası anlamına gelir. Alamut Kalesi günümüzde İran'ın Rudbar bölgesindeki Kazvin şehrinde, başkent Tahran'dan yaklaşık 100 km uzaklıkta, Güney Hazar eyaleti olan Deylem’deki Alamut bölgesinde yer alan bir dağ kalesidir.

M.S. 1090 yılında, Hasan Sabbah tarafından ele geçirilmiştir. 1256 yılına kadar, Şii İsmaili Nizari hareketi için merkez üssü olmuştur. Nizari devlet veya hareketi; İran ve Suriye boyunca dağılmış bir dizi bağlantılı stratejik kaleden oluşan, her yanı büyük düşman bölgeleriyle kuşatılmış bir mücadele sahasıydı.

Kale, dağlık yapısı nedeniyle herhangi bir askeri saldırıya uğrama ihtimali çok düşük olarak düşünülmüştü. Uzun süre bu şekilde devam etse de 1256'da, istilacı Moğollara kaleyi ele geçirdi ve zengin kütüphanesini yok etti.

Moğol istilası nedeniyle bu döneme ait İsmaililerin tarihine ve düşüncesine ilişkin kaynaklar eksik kalmıştır. İsmaililer ve Hasan Sabbah hakkında bugün elimizde olan çoğu kaynak, onların düşmanları tarafından yazılmıştır. Bu yüzden tarihçiler, bu kaynakların doğruluğuna şüpheli yaklaşmaktadır.

Moğol yıkımından sonra Alamut Kalesi, çeşitli yerel güçlerin ellerinden geçerek sadece bölgesel bir öneme sahip olmakla yetindi. Bugün, sadece kalıntıları kalan kale tarihsel önemi nedeniyle, İran hükümeti tarafından bir turizm bölgesi olarak geliştirilmektedir.

Alamut Kalesi Ne Zaman Yapıldı?

Kale, Şii Justanid hanedanı hükümdarı Wahsudan Zeydi tarafından, yaklaşık 865 yılında yaptırıldı. Efsaneye göre kral bir av gezisi sırasında, bir kaya üzerine konan bir kartal gördü. Bu bölgenin taktiksel avantajını fark ederek, “Aluh amut” olarak adlandırılan kalenin inşasını başlattı. Aluh amut kartal öğretisi, kartal yuvası gibi anlamlara gelir. Alamut 1090 yılında İsmaili Daisi (misyoner) Hasan Sabbah'ın 1090 yılında kaleyi ele geçirmesine kadar Justanid kontrolünde kaldı.

Kalenin Tarihi

Fatımi Halifesi’nin oğullarından olan Nizar bin Mustansır’a destek verdiği için Mısır’dan sınır dışı edilen Hasan Sabbah, İsmaililerin İran’da özellikle Deylem, Horasan ve Kuhistan gibi kuzey ve doğu bölgelerinde güçlü bir mevcudiyete sahip olduğunu keşfetti.

O dönemde İran halkları, ülkenin tarım arazilerini ikta sistemiyle bölüp ağır vergiler alan iktidardaki Selçuklu yönetimine kızgındı. Selçuklu yöneticileri genellikle idare ettikleri yerler üzerinde tam yetki ve denetim sahibiydi. Bu arada, İranlı zanaatkarlar ve alt sınıflar da Selçuklu politikaları ve ağır vergilerden memnun değildi.

Hasan Sabbah, Sünni Selçuklu hükümdarlığının İran'da yaşayan Şii Müslümanlara dayattığı siyasi ve ekonomik baskılar karşısında harekete geçmek istedi. Bu amaçla Selçuklulara karşı bir direniş hareketi başlattı. Ancak bu isyanı başlatmak ve yönetmek için güvenli bir üsse ihtiyacı vardı.

Hasan Sabbah’ın Alamut’u Ele Geçirmesi

1090 yılında Selçuklu veziri Nizamülmülk, İsmaili propogandası yapan Hasan'ın tutuklanması için emir verdi. Bu nedenle Hasan, Kazvin kasabasında, Alamut Kalesi’ne yakın civarlarda saklanıyor ve planlar yapıyordu. Burada kaleyi ve stratejik konumunu farkeden Hasan, çoğunlukla Şii Müslümanlarla çevrili kalenin ele geçirilmesi için halktan destek toplamaya başladı.

Kalenin askeri yöntemlerle ele geçirilmesi neredeyse imkansızdı. Dar yollarından katırlar bile çıkamıyor, sadece yüksüz bir insan tırmanabiliyordu. Bu nedenle Hasan işgali titizlikle planlandı. Bu arada güvenilir taraftarlarını kalenin çevresindeki vadilere yerleştiriyordu.

1090 yılının yazında Hasan Sabbah, Kazvin’den Alamut'a doğru yola çıktı. Kılık değiştirerek kalenin hemen altındaki bir köye yerleşti. Kaledeki askerlerin güvenini kazanarak kaleye girdi. Bu sırada sık sık kılık değiştiriyor, kaledeki Selçuklu komutanının dikkatini çekmemeye gayret gösteriyordu.

Kale Komutanı Mehdi, bölgede olduğu söylenen Hasan’ı bulmak için Kazvin’i ziyaret etti. Hasan Sabbah ve İsmaililer ile bağlantıları olan herkesin tutuklanmasını emretti. Hasan kaleyi ele geçirmek için kaleye sızdırdığı taraftarlarını harekete geçirdi. Kazvin’den kaleye dönen Selçuklu Komutanı Mehdi, Hasan’ın tutuklanmasını emretti. Ancak askerler Hasan’ın emrindeydi. Hasan’ın tasarrufuyla Komutan’ın kaleden sağlam çıkmasına müsaade edildi.

İşte Hasan Sabbah Alamut Kalesi’ni bu şekilde, savaşmadan ele geçirdi. Hasan’ın kalenin sahibine bir dana postu kadar yer için 3.000 altın verdiği, sonra bu postu ince ince kesip kaleyi çevreleyerek ele geçirdiği gibi fantastik hikayeler de anlatılır. Ancak bunlar birer efsanedir. Yukarıda anlatılanlar, tarafsız tarihçilerin en çok kabul ettiği teoridir.

Kalenin Nizari Kontrolünde Yeniden Yapılanması

Alamut ele geçirildikten sonra Hasan, hızla kalenin takviye edilmesine başladı. Burası bir savunma üssü olacağı için depolama odaları yapıldı. Surlar güçlendirerek kale, büyük kuşatmalara dayanacak hale getirildi.

Moğollar kaleyi işgal ettiğinde orada bulunan, taraflı ve İsmaililere tam anlamıyla düşman olduğu için güvenilir olmayan yazılar kaleme almış Sünni tarihçi Cüveyni bile, depolanmış sayısız malzemenin bir kuşatmaya dayanacak şekilde mükemmel durumda saklanmasını takdirle karşıladı. Günümüzde İranlı arkeologlar bu mahzenlerden bazılarını bulmuştur.

Kalenin inşaatı bittikten sonra, Alamut vadisinin çevresindeki köylüler sulama görevini üstlendi. Vadi tabanındaki araziler, arpa, buğday ve pirinç gibi kuru mahsullerin yetiştirilmesine uygun arazilerdi. Eğimli vadi, bol miktarda besinin ekilebileceği basamak benzeri platformlara ayrıldı. Kuşatma sırasında ihtiyaç duyulduğunda çevredeki köyler, kaleye bol miktarda malzeme sevk etmek için iyi bir donanıma sahipti.

Alamut'un ünlü ve zengin kütüphanesi, tüm bunlardan sonra yapıldı. Astronomik aletler ve nadir eserleri barındıran kütüphane, dünyanın dört bir yanından gelen çeşitli dini inançlara sahip bilim insanlarını cezbetti. Ancak Moğol istilası nedeniyle İsmaililerin Farsça yazdığı, bilimsel ve kendi doktrinlerinin yer aldığı yazıları bugün hayatta kalamamıştır.

Bu dönemlerde İslam merkezi İran'a taşınmış, İranlı İsmaili edebiyatı da yükselişe geçmişti. Ancak bahsettiğimiz gibi o dönemde üretilen Nizari yazılarının büyük kısmı kaybolmuş ya da Moğol istilaları sırasında yok edilmiştir. O dönemden sadece yazarı bilinmeyen Haft bab-ı Baba Seyyidina ve Nasir al-Din al-Tusi'nin bazı eserleri kalmıştır.

Moğol hükümdarı Hülagü Han'n önderliğinde, Moğollar MS 1256 Aralık ayında kaleyi ele geçirdiğinde, Hülagü’nün izniyle, Cüveyni kütüphaneyi araştırdı. Her şey yakılmadan önce kurtarmaya layık gördüğü birkaç eser seçti. Bunların arasında Kuran'ın kopyaları, bir dizi astronomik alet ve İsmaili eserleri vardı.

Kütüphanenin yok olmasıyla, bir anti İsmaili olan Cüveyni, Nizarilerin sapkın eğilimleri olduğu iddialarını ortaya attı. Hasan Sabbah ve Alamut Kalesi, cennet bahçeleri, Haşhaşiler gibi konularda günümüzde dillendirilen çoğu efsane Cüveyni ve Marco Polo’ya dayanır. İsmaili inanç ilkelerine ilişkin en zengin eserler kütüphanenin tahrip edilmesiyle kaybedildiği için bu yalanların birçoğu bugün doğru zannedilir.

Alamut Kalesi’nde bahsedildiği gibi cennet bahçeleri yoktur. Vladimir Bartol’un öncülüğünde ortaya çıkmaya başlayan popüler Alamut Kalesi kitapları bu bahçelerin var olduğunu, genç erkekleri kandırmak için haşhaş içirildiğini iddia eder. Ancak bunların tarihi hiçbir doğru dayanağı yoktur ve bir kısmı Cüveyni gibi tamamen taraflı bir tarih yazarına, geri kalanı da günümüz popüler kültürünün hayal gücüne dayanmaktadır. Kalıntılarda böyle bahçelere rastlanmamıştır.

Haşhaşiler (Assassins) ve Alamut Kalesi

İngilizce’de suikastçi kelimesinin kaynağı olan “assassin” kelimesinin “Haşhaşi”den türediği söylenir. Bu kelimenin liderlere suikastler düzenleyen İsmaili Nizarilerden esinlendiği doğrudur. Ancak “Haşhaşi” ifadesi de bir anti propoganda eseridir. Günümüz tarih bilimcileri bu kelimenin etimolojik kökeninin haşhaştan gelmediğini, bunun Marco Polo ve Cüveyni gibi taraflı tarihçilerin karalaması olduğunu ifade eder.

Hasan Sabbah Kimdir? Hasan Sabbah’ın Hayatı Hakkında Bilgiler

by

 Hasan Sabbah 11. ve 12. yüzyıllarda yaşamış bir tarihi kişiliktir. Nizari, İsmaili bir Müslüman din adamıdır. Adı yetiştirdiği fedaai ve suikastçiler, günümüz popüler tarih anlatılarında Haşhaaşiler olarak anılan grubun faaliyetleri sayesinde duyulmuştur. Bu yazımızda Hasan Sabbah kimdir sorusunu detaylı, tarihi kaynaklara dayanan bir şekilde yanıtlayacağız.

Tarih hakkındaki bilgilerin bazılarına kalıntılar, eserler; bazılarına ise dönemin tarih yazarlarının yazılarından ulaşıyoruz. Ancak bu belgelerin yok olması sonucunda tarihin bazı dönemleri bizim için karanlık hale gelmiştir. İşte Hasan Sabbah da hakkında çok az güvenilir tarihi kaynak olan, bu nedenle de birçok fantezi ve spekülasyonların konusu olmuş bir karakterdir.

Kısaca Hasan Sabbah’ın Hayatı

Hasan Sabbah 11. yüzyılın sonlarında Şiiliğin İsmaili koluna bağlı Nizari hareketini, İran’ın Elbruz Dağları’nda canlı tutan bir din adamıdır. Alamut Kalesi’ni ele geçirmiştir. Selçuklu Devleti ile bazı sorunlar yaşadığı dönemde, ünlü vezir Nizamülmülk’ün ölümüne neden olmuştur. Alamut Kalesi’nde hayatını kaybetmiştir.

Doğumu ve Gençlik Yılları

Hasan Sabbah 1050 yılında İran’ın Kum şehrinde doğdu. Babası 12 İmam inancına bağlı bir Şii idi. Kum şehrine Irak’tan gelmiş, ancak aslen Yemen kökenliydi. Hasan çocukken ailesi, İran’ın Rey şehrine göç etti. Rey şehri o dönem radikal İslam’ın etkisi altındaydı. Hasan da bu yapı nedeniyle metafizik konulara yoğun ilgi duymaya başladı.

Hasan’ın dini eğitimi on iki imam inancı esaslarına bağlı olarak sürüyordu. Gün boyunca evde eğitim alıyor, bir yandan da el falı, dil, felsefe, astronomi ve matematik alanlarında uzmanlaşıyordu.

O dönemlerde Şii inancında İsmaili kolunun İran’da ve Mısır’ın doğusundaki diğer topraklarda giderek büyüyen bir ağırlığı vardı. İranlı İsmaililer 1094 yılında Mısır’daki Faatimi hilaafetini sürdüren İmam-Halife el-Mustaani'nin otoritesini tanıdılar. İranlı yöneticileri uzaklaştıran Selçuklu yöneticileri bölge halkında memnuniyetsizlik yaratıyor, bu da İsmailileri İran’da güçlü kılıyordu.

İran’ın Rey şehrinde genç bir öğrenci olan Hasan, İsmaililer ile ilk olarak Amira Darrab sayesinde tanıştı. Zamanla Hasan Sabbah, İsmaili doktrinlerini ve inançlarını benimsedi ve bu yola girdi. 17 yaşındayken Faatımi Haliifesi’ne bağlılık yemini etti. Eğitimi için Kahire’ye yola çıktı.

Eğitim Yılları

Hasan sert ve kararlı bir şekilde yola bağlandı. Henüz 17 yaşında misyoner yardımcısı oldu. Bazı tarihçilere göre Hasan, Rey şehrinde Faatımilerin bazı üyelerine ev sahipliği yaptı. Dönemin Selçuklu veziri Nizamülmülk bunu duydu ve Faatımi karşıtı vezirden kaçan Hasan Sabbah, Kahire’ye gitti.

 

Hasan Kahire'ye yaklaşık 2 yılda vardı. Yol boyunca birçok bölgeyi gezdi. İsfahan, Kafkaslar, Ermenistan gibi yerlere gitti. Koyu bir İsmaili olan Hasan, gittiği Hristiyan bölgelerde papazlar tarafından çok defa kovuldu.

Irak, Suriye, Filistin ve son olarak Mısır'a gitti. Burada ne kadar kaldığı konusunda bir kayıt yoktur. Genellikle 3 yıl boyunca Mısır’da eğitim aldığı ve sonunda bir Daai, yani misyoner olduğu söylenir.

İran'a Dönüş

Kahire'de iken, ordu komutanı El-Cemaali tarafından hapse atıldı. Bu olay, Hasan'ın İmam-Halife el-Mustaani'nin büyük oğlu Nizar'ı desteklemesine yol açtı. Hasan, Nizar destekçileri tarafından kurtarıldı ve Suriye'ye götürüldü. Buradan 1081 yılında İsfahan’a geldi.

Mısır’dan geldikten sonra Hasan artık tüm hayatını Nizari İsmaili inancına bağlamıştı. İran boyunca İsmaili İslam inancını yaymak için köyleri ve şehirleri gezdi. Hasan Sabbah’ın bu İsmaili faaliyetleri Nizamülmülk’e ulaştı. Bunun üzerine Hasan destekçileri ile birlikte dağlara kaçtı.

Alamut Kalesi

Sünnii Selçuklu Devleti tarafından aranan Hasan Sabbah, 1088 yılında bugünkü Kazvin bölgesinde Alamut Kalesi’ni gördüğünde üs arayışı sona erdi. Alamut yaklaşık 50 vadiyi gözetim altında tutan bir kaleydi.

Alamut Kalesi sekizyüzlü yıllarda inşa edilmiştir. Efsaneye göre kral, bir kartalın dağların tepesinde bir noktaya uçup konduğunu gördü. Hemen oraya bir kale yapılmasını istedi. İsmi Aluh Amut, yani Kartal Yuvasından Alamut’a evrildi.

Hasan Sabbah, Alamut Kalesi’ni savaşmadan ele geçirdi. İlk olarak kalenin etrafındaki köylerde 2 yıl boyunca gezdi. Köylüleri kendi tarafına çekti. Daha sonra, köylüleri kalede kilit rollere sızdırdı ve 1090 yılında kaleyi tamamen ele geçirdi.

Kalenin ele geçirilmesi konusunda tarihi gerçeklere dayanmayan efsaneler vardır. Bunlardan en ünlüsü de Hasan’ın, kalenin sahibine para vererek bir boğa derisinin kapladığı alan kadar yer aldığıdır. Efsaneye göre Hasan boğanın derisini ince şeritlere ayırıp tüm kaleyi deri ile çevreledi. Bu şekilde tüm kaleyi almış oldu. Ancak bunlar sadece efsanedir ve hiçbir güvenilir kaynakta yeri yoktur.

Hasan, Alamut’u ele geçirmesinden ölümüne kadar geçen 35 yıllık süre boyunca kendini çalışmaya adadı. Bazı şüpheli kaynaklarda 35 yıl boyunca sadece 2 kere odasının balkonuna çıktığı söylenir. Ancak İran ve Suriye’de ayaklanma boyutuna varan İsmaili hareketinin yükselişi göz önüne alındığında bu iddia mümkün görünmemektedir.

Hasan Sabbah sayesinde Nizari doktrininin merkezi, Alamut olmuştu. Hasan Kuraan'ı çok iyi bilen, çoğu Müslüman mezheplerine hakim; felsefe, matematik, astronomi, simya, tıp, mimarlık ve o dönemin tüm bilimsel alanlarında uzman bir din ve bilim adamıydı.

Marco Polo ve Hasan Sabbah

İran'da Nizari İsmaililiğin lideri olan Hasan, Marco Polo tarafından, Dağın Yaşlısı veya Dağın Yaşlı Adamı olarak tanımlanmıştır. Polo yazılarında, onu genç erkekleri tarikatına çekmek için cennet bahçeleri tasarlayan bir şarlatan olarak betimlemiştir. Tarikat üyelerinin çeşitli diller ve gelenekler, nezaket kuralları ve dövüş becerileri konusunda eğitildiğini söylemiştir.

1263'te yazılan bir Çin el yazması olan Xishiji de Polo'nun anlatılarını tekrarlamıştır. Yazmaya göre tarikat liderleri krallıklara suikastçılar göndermiş ve yöneticiler ile karılarını öldürtmüştür. Bir Nizari suikastçi, hayatını fedaai olmaya adanmış olarak tanımlanır.

Marco Polo’nun anlatılarından yola çıkarak, Hasan Sabbah’ın cennet bahçelerinde haşhaş içirerek müritlerini kandırdığı yönünde birçok Haşhaaşi efsanesi yayılmıştır. Birçok popüler tarih kitabına da konu olan Polo’nun anlatılarının gerçek deneyimlerine dayanma olasılığı yoktur. Zira Marco Polo sadece bölgede kulaktan duyduklarını kaleme almış, Alamut’a hiç gitmemiş ve hatta Hasan Sabbah ile aynı dönemde dahi yaşamamıştır.

Nizari Öğretisi

Tarihçiler, Hassan Sabbah'ı İran Nizariliğinin ve doktrinlerinin kurucusu olarak tanımlar. Asassin, yani suikastçi kelimesinin Haşhaaşiler’den türediği iddia edilmektedir. Ancak bu iddia da şüphelidir ve pek çok uzman tarihçi, bunun “Esasiyün”den gelmiş olabileceğini savunmaktadır.

Nizariler, Fatimi tahtına ve Halifelik makamına Nizar'ın geçmesi gerektiğini savunmuş, bunun için mücadele etmiştir. Nizarilik aslen Şia’nın İsmaili koluna mensuptur. Dini olarak yine İsmaili inançlarını tam anlamıyla taşımış, sadece siyasi anlamda Nizar destekçisi olarak ortaya çıkmıştır. Zamanla bölgesel unsurlardan etkilenerek küçük değişimlere uğramıştır.

Popüler Kültürde Hasan Sabbah

Sabbah’ın popüler hale gelmesi önemli ölçüde Vladimir Bartol’un “Alamut” isimli kitabıyla olmuştur. Bu kitap genel olarak tarihi gerçeklere değil, fantezi ürünü kurguya sahiptir. Bunun ardından benzer kurguya sahip, ticari kaygının ön planda olduğu birçok tarihi kurgu roman yazılmıştır. Hasan Sabbah ayrıca bazı şarkılara ve albümlere de esin kaynağı olmuştur.

Bernard Lewis – The Assasins (Haşhaşiler) (1968)

Sergüzeşt-i Seyyidina (Hasan Sabbah’ın el yazması otobiyografisidir. Büyük ölçüde zarar görmüştür ve dolaylı yoldan erişilebilmektedir.)

Farhad Daftary - The Assassin Legends: Myths of the Ismailis (1994)

Marshall Hodgson, The Order of Assassins (1955)

İsmaili Antolojisi

Wilfred Madelung - Religious Trends in Early Islamic Iran (1988)

Peter Willey – Alamut Kalesi, Haşhaşiler, Hasan Sabbah ve Fedaileri (2000)

Farhad Daftary – İsmaililerin Kısa Tarihi (1998)


19 Ağustos 2019 Pazartesi

Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun Kısa Adı Nedir?

by


Hadi Bilgi Yarışması birçok yarışmacının ilgisini çekmeye devam ediyor. 19 Ağustos Hadi ipucu da, Hadi Bilgi Yarışması’nın İnstagram sayfasından yarışmacılara duyuruldu. Bu yazımızda Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun kısa adı nedir sorusunu yanıtlayacağız.

19 Ağustos Hadi İpucu şöyle açıklanmıştı: 40.000 TL ödüllü Sendromsuz mini hadi bu akşam 20:30! Bugünkü ipucumuz ülkemizde bilim ve teknoloji destekleme, teşvik etme amacıyla kurulmuş bir kurumdan geliyor. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun kısa adı nedir?


Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu


Bu isim çok tanıdık gelmemiş olabilir. Kurum Türkiye'de bilim ve teknolojiyi teşvik etme, yönlendirme ve popülerleştirmeyi amaçlar. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın "ilgili" kuruluşlarından biridir. Özel hukuk hükümlerine tabi bir kuruluştur.


Kısaltması ise, uzun isminin aksine hepimizin bildiği bir kısaltmadır. Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun kısa adı TÜBİTAK’tır.

6 Eylül 2018 Perşembe

Bisiklet Yarışlarının En Prestijlisi Nerede Yapılıyor? Adı Nedir?

by


Hadi Bilgi Yarışması’nda bu akşam spor gecesi olacak. Çok beğenilen spor gecelerinden 6 Eylül Hadi ipucu da İnstagram hesabından yayınlandı. Buna göre bu yazımızda bisiklet yarışlarının en prestijlisi nerede yapılıyor, en prestijli bisiklet yarışının adı nedir gibi soruları yanıtlayacağız. Hadi ipucu bağlantı sayfamızı favorilerinize ekleyebilir, yarışmadan önce ipucuna kolayca ulaşabilirsiniz.

İpucu İnstagram’dan şöyle açıklandı: Hadi bu akşam Spor Gecesi’yle 20:30’da. Bisiklete binmek çocukken ilk öğrendiğimiz şeylerden biridir. Peki hiç bu sporu yapmayı düşünmüş müydünüz? Düşünmediyseniz de hiç izlediniz mi? Bisiklet yarışlarının en prestijlisi nerede yapılıyor?

fransa bisiklet turu

En Büyük Bisiklet Yarışları

Bisiklet yarışlarında, en büyük organizasyon Grand Tour’dur. Grand Tour üç büyük Avrupa profesyonel bisiklet yarışlarından oluşur. Bunlar Tour de France, Giro d'Italia ve Vuelta a Espana’dır. Bu üç yarış Toplu olarak Büyük Tur olarak adlandırılır. Her üç yarış formatı da çok haftalık yarışlar şeklinde birbirine benzerdir.

Giro d'Italia genellikle Mayıs ayında, Tour de France Temmuz ayında ve Vuelta a Espana Ağustos ve Eylül sonlarında yapılır. Vuelta önceden genellikle Nisan ayı sonunda yapılırken, 1995 yılında, mayıs ayında düzenlenen Giro d'Italia ile doğrudan rekabetten kaçınmak için Eylül ayına taşındı.

Bisiklet Yarışlarının En Prestijlisi

Yukarıda belirttiğimiz üç tur, Grand Tour organizasyonunu oluşturur. Ancak bunların içinden birisi hem en eskisi hem de en prestijlisidir. Tour de France, Grand Tour için verilen puanlar bakımından en eski ve en prestijli olan, dünyadaki en çok bilinen bisiklet sporu etkinliğidir. Giro d'Italia ise ikinci en prestijli bisiklet yarışı olarak görülür.

Tour de France, yani Fransa Bisiklet Turu haliyle Fransa’da düzenlenir. Her yıl Temmuz ayında düzenlenen yarışlar genellikle Paris’te tanıtılır. Paris’te başlayan yarışlar dağlık alanlardaki tırmanış etaplarından sonra yine başkent Paris’te sona erer.


Pavarotti’nin Sahnede Elinde Tuttuğu Aksesuar Nedir? Neden Tutar?

by

Ünlü İtalyan ses sanatçısı Luciano Pavarotti, bugün saat 12:30’da Hadi ipucu sorusu olarak yarışmacılara sorulacak. Bu yazımızda Pavarotti’nin sahnede elinde tuttuğu aksesuar nedir sorusunu yanıtlayacağız. En doğru ve gereksiz bilgiler içermeyen ipuçları için, Hadi ipucu bağlantımızı tarayıcınızda favorilere eklemeyi ve her yarışmadan önce ziyaret etmeyi unutmayın.

“İpucu şöyle sorulmuştu: “Bugünün ipucu dünyanın en büyük tenorundan geliyor. Çoğumuzun pek ısınamadığı opera türünü milyonlara sevdirmiş, popülerleşmesinde ve ilgi görmesinde büyük rol oynamıştır. Kimden bahsediyoruz; tabii ki Luciano Pavarotti… Görselde de gördüğünüz sanatçının genellikle sahnede elinde tuttuğu aksesuara dikkat!”

pavarotti mendil

Pavarotti’nin elinde tuttuğu aksesuar

Dünya çapında büyük bir hayran kitlesine sahip olan Pavarotti, sesinin yanı sıra sempatik dış görünüşü ile de dikkat çekiyordu. Onu sempatik gösteren şeylerden bir tanesi de elinde tuttuğu aksesuarı idi. Aslında bu aksesuar yalnızca bir mendildir. Ünlü sanatçı sahnede elinde hep basit bir bulundurmaktaydı.

Pavarotti neden elinde mendil tutuyordu?

Bunu sanatçının ağzından kısmen duyabiliyoruz. Pavarotti’ye göre sahnede çok efor sarfediyordu ve genetik olarak çok çabuk terliyordu. Tuzlu ter damlaları onun sanatını icra etmesine engel oluyordu. Bu nedenle Pavarotti sahnede mendil kullanıyor ve sık sık yüzünü siliyordu.

Mendil kullanması ilk başta zorunluluk olarak başladı. Ancak daha sonra bu kadar göze çarpan bir nesne, sahnede Pavarotti ile adeta bütünleşti. Mendil artık onun bir imzası haline geldi. Sanatçı da bunun farkına vardığında, elbette seyirciye sempatik gelen bu nesneyi kullanmaya devam etti.


5 Eylül 2018 Çarşamba

Rapunzel Sendromu Nedir? Hadi İpucu Rapunzel Sendromu Hakkında Bilgiler

by

Hadi Bilgi Yarışması’nda günün ipucu açıklandı. İnstagram hesabından yapılan açıklamaya göre bu akşamın ipucu sorusu Rapunzel Sendromu hakkında olacak. Biz de bu yazımızda Rapunzel Sendromu nedir sorusunu yanıtlayıp, sendrom hakkında bazı bilgiler vereceğiz. Her yarışmadan Hadi İpucu bağlantımızı ziyaret ederek ipucu sorularına ulaşabilirsiniz.

İpucu şöyle açıklanmıştı: ”Grimm Kardeşlerin yazdığı masalı hepimiz biliriz. Rapunzel uzun saçlarını kuleden sarkıtır ve prens onu kurtarır. Rapunzel’in aynı zamanda tıpta bir sendroma da adını verdiğini biliyor muydunuz? Rapunzel sendromuna bir göz atmaya ne dersiniz?”

rapunzel sendromu nedir

Rapunzel Sendromu nedir?

Rapunzel sendromu, oldukça nadir bir bağırsak hastalığıdır. Hastalık insanlarda saç yutulması sonucu ortaya çıkar. İsmini Grimm Kardeşler tarafından yazılan uzun saçlı kız Rapunzel’in peri masalından almıştır. Diğer bir adı tirkofajidir. Bazen saç koparma takıntısı olan trikotilomani ile de ilişkilendirilir. Bu sendrom yukarıda belirttiğimiz gibi nadir karşılaşılan bir hastalıktır.

Rapunzel Sendromu hakkında bilgiler

Rapunzel sendromu ismi ilk olarak 1968 yılında literatürde yer almıştır. Hastalıkta, midede yer alan kıl yumağının gövdesi ve kuyruğu vardır. Zaten bu nedenle Rapunzel'e atıf yapılmıştır. İnce bağırsakta veya sağ kolonda birikme oluşur. Küçük veya büyük bağırsak tıkanıklığına neden olur ve trikotilomani hastalarında daha çok karşılaşılır.

Rapunzel Sendromunun tehlikesi, saçın sindirilememesi nedeniyle ortaya çıkar. Sendromun tanısı endoskopi ile yapılır. Kıl yumağının boyutunu ve uzantısını belirlemek için bir CT taraması önerilir.

İnsan sindirim sistemi saçı sindiremediği için kıl yumağının cerrahi olarak alınması gerekebilir. Hastalar genellikle trikotilomani (saç koparma takıntısı) olarak adlandırılan psikiyatrik rahatsızlığın tedavisine de ihtiyaç duyar.


4 Eylül 2018 Salı

Şah, Mansur ve Davut Türleri Olan Üflemeli Müzik Aleti Nedir?

by


4 Eylül Müzik Gecesi için sorulacak Hadi ipucu sorusu belli oldu. Buna göre bu akşam şah, mansur ve davut türleri olan üflemeli müzik aleti nedir sorusuna yanıt arayacağız. Her yarışmanın ipucuna Hadi ipucu bağlantımız üzerinden kolayca ulaşabilirsiniz.

İpucu şu şekilde sorulmuştu: “resimdeki müzik aleti aslında hepimizin bir şekilde aşina olduğu bir müzik aleti. Belki de görüntüsüne bazılarımız o kadar hakim değilizdir. Biraz daha kolaylaştırırsak; Şah, Mansur ve Davut gibi türleri olan bu üflemeli müzik aletinin adı nedir acaba?”

ney türleri

Şah, Mansur ve Davut Türleri Olan Müzik Aleti

Müzik aletlerinin boylarına, ses tonlarına ve farklı özelliklerine göre türleri vardır. Üflemeli bir müzik aleti olan neyin de şah, mansur ve davut gibi türleri vardır. Buna göre Hadi ipucu sorusu olarak sorulacak sorunun cevabı ney olacaktır. Yazımızın devamında ney hakkında kısa bilgiler vereceğiz.

Ney Türleri

Ney türleri, aletin boyuna göre adlandırılır. Boya göre akorlar ve sesler değişir. En büyük ney türünün adı bolahenktir. En küçük ney türüne ise kız nısfiye adı verilir. Aşağıda görüleceği gibi şah, mansur ve davut türleri de bulunmaktadır.

Ney türleri büyükten küçüğe doğru: bolahenk, davut, davut-şah mâbeyni, şah, şah-mansur mâbeyni, mansur, mansur-kız mâbeyni, kız, yıldız, müstahsen, süpürde, bolahenk nısfiye
süpürde mâbeyni, bolahenk nısfiye, davut-nısfiye, davut-şah mâbeyn nısfiyesi, şah nısfiye, mansur-şah mâbeyni nısfiyesi, mansur nısfiye, kız-mansur mâbeyni nısfiyesi, kız nısfiye olarak sıralanır.


Geleceğe Dönüş Filminde Zaman Makinesi Olan Araçlar Nelerdir?

by

Hadi ipucu bu kez bir sinema filminden geliyor. İnstagram hesabında yayımlanan ipucuna göre bu yazımızda Geleceğe Dönüş filmi hakkında kısa bilgiler, ardından Geleceğe Dönüş filmi zaman makinesi ve bu zaman makinesi olarak kullanılan araç nedir sorularını kısaca yanıtlayacağız. Her yarışmanın ipucuna Hadi İpucu bağlantımızdan ulaşabilirsiniz.

4 Eylül Hadi ipucu şöyle duyuruldu: Geleceğe Dönüş filminde deli dolu bilim adamı Doktor Brown zamanda yolculuğu mümkün kılan bir icat geliştirmiştir. Geleceğe Dönüş film serisinde zaman makinesi olarak kullanılan araçlar nelerdir biliyor muyuz? Cevap fotoğrafta saklı…

delorean zaman makinesi

Geleceğe Dönüş Filmi

Geleceğe Dönüş, yönetmen Robert Zemeckis'in yönettiği ve senaryosunu Zemeckis ile Bob Gale’in yazdığı, 1985 yapımı bir Amerikan bilim kurgu filmidir. Filmde genç Marty Mcfly, kazayla 1955 yılına gider. Burada gelecekteki ailesini görür ve annesi kendisine romantik ilgi duyar. De Lorean zaman makinesinin mucidi Dr. Emmett "Doc" Brown; 1985 yılında dönmesi için Marty’ye yardım eder.

Geleceğe Dönüş Filmi Zaman Makinesi

Bu makinenin adı filmde DeLorean zaman makinesi olarak geçer. Geleceğe Dönüş serisinde yer alan kurgusal zaman yolculuğu aracı, bir otomobildir. Uzun metrajlı film serisinde Dr. Emmett Brown, DeLorean DMC-12 otomobiline dayanan bir zaman makinesi geliştirir.

Doc Brown, 1985 yılından gelen Marty McFly ile birlikte geçmişi değiştirmek ve zaman yolculuğunun olumsuz etkilerini ortadan kaldırmak için seyahat eder. Filmde kullanılan araçlardan biri şu anda Universal Studios Hollywood'da sergilenmektedir.

2 Eylül 2018 Pazar

Düğünlerde Safranla Yapılan Osmanlı Tatlısı Nedir? 2 Eylül Hadi İpucu

by


2 Eylül Hadi ipucu açıklandı. Hadi İnstagram sayfasından duyurulan Hadi ipucu sorusu eskiden düğünlerde yapılan bir tatlı hakkında olacak. Bu yazımızda eskiden özellikle sünnet düğünlerinde yapılan Osmanlı tatlısı hakkında bilgiler vereceğiz. Safranla yapılan Osmanlı tatlısı nedir sorusunu yanıtlayacağız.

Hadi ipucu İnstagram’dan şöyle açıklandı: “Eskiden bu tatlısız düğünlere, özellikle sünnet düğünlerine düğün denmezmiş. Bir Osmanlı tatlısı... Biraz daha kolaylaştırırsak bu rengi almasındaki en önemli malzeme de safrandır. Acaba ne olabilir?”

zerde

Safranla yapılan Osmanlı tatlısı

Rengini safrandan alan tatlı, Hadi ipucu sorusu olarak sorulacak. Bu tatlı günümüzde Konya bölgesinde hala yapılmaktadır. Tarihi Osmanlı dönemine dayanır. Düğünlerde, sünnet düğünlerinde, mevlütlerde ve bunların yanı sıra fakirlere dağıtılan yemeklerde verilirdi.

Zerde nedir?

Yukarıda ve ipucunda bahsedilen Osmanlı tatlısı Zerde’dir. 1400’lü yıllardan bu yana yapılan zerde, sütlaca benzeyen bir tatlıdır. Malzemeleri ve hazırlanış şekilleri sütlaçla hemen hemen aynıdır. Ancak rengi beyaz değil, sarıdır. Bu sarı rengi almasının nedeni ise yapımında kullanılan safrandır. Ancak safranın yerine bir baharat olan zerdeçal da kullanılmaktadır.

Zerde isminin sözlük anlamı safranla yapılan bir çeşit şekerli pirinç peltesidir. Bu ismin etimolojik kökenine bakıldığında Farsça’dan geldiği görülüyor. Farsça’da altın anlamına gelen “zer” kelimesinden türetilmiştir. Bunun nedeni de yukarıda bahsettiğimiz gibi, safrandan kaynaklanan sarı rengidir.


1 Eylül 2018 Cumartesi

Paralimpik Avrupa Şampiyonası'nda Ülkemize Altın Madalya Getiren Sporcu Kimdir?

by
Merak Konuları sitesi olarak Hadi ipucu paylaşımlarımızı sürdürüyoruz. 1 Eylül Hadi ipucu sorusu spordan gelecek. İnstagram sayfasından açıklanan ipucu, Paralimpik Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanan Türk sporcu hakkında olacak. Bir görsel ile paylaşılan ipucunu yazımızda paylaşıyoruz. Her yarışmadan önce Hadi ipucu bağlantımızdan ipucu sorusunu kontrol edip yarışmaya başlayabilirsiniz.



İpucu şöyle açıklanmıştı: “Hadi bu akşam Spor Gecesi ile 20:30'da. Son günlerde medyada sıkça karşılaşmışsınızdır. Biz de bugünkü Spor Gecesi ipucumuzda bu milli gururumuzu sizlerle paylaşmak istedik. Paralimpik Avrupa Şampiyonası'nda ülkemize altın madalya getiren görseldeki sporcumuzu tanıyor musunuz?”

sümeyye boyacı

Paralimpik Avrupa Şampiyonası’nda altın madalya kazanan sporcumuz

Paralimpik Avrupa Şampiyonaları tarihinde ilk madalyamızı 2018 yılında kazandık. 15 Ağustos 2018 tarihinde kadınlar S5 kategorisinde 50 metre sırtüstü finali yapıldı. Finalde ülkemiz adına Sevilay Öztürk, Sümeyye Boyacı ve Özge Üstün de yarıştı.

Bu finalde Türkiye adına altın madalya kazanan isim Sümeyye Boyacı oldu. Boyacı 45.21 saniyelik dereceyle birinci olurken Sevilay Öztürk 4., Özge Üstün ise 8. sırada yarışmayı tamamladı. Sümeyye Boyacı’nın birinciliği bu turnuvadaki hem ilk madalyamız hem de ilk altın madalyamız olarak tarihe geçti.

Sümeyye Boyacı kimdir?

Spor tarihimize adını altın harflerle yazdıran milli yüzücü, 2003 yılında Eskişehir’de dünyaya geldi. 2 kolu olmadan ve kalça kemiği çıkık olarak dünyaya gelen Boyacı, 5 yaşına geldiğinde ayağıyla yazı yazabilme ve resim yapabilme becerilerine ulaşmıştı. Yaptığı resimler birçok sergide yer aldı.

Sümeyye Boyacı ilk olarak Nisan 2018’de Brezilya’da düzenlenen Açık Yüzme Dünya Şampiyonası’nda, kendi kategorisinde dünya şampiyonu oldu. Bu turnuvada sırt üstü yarışında dünya şampiyonu olurken, kelebek dalında bronz madalya aldı. Son olarak İrlanda’da düzenlenen Paralimpik Oyunlarında Avrupa Şampiyonu oldu.


31 Ağustos 2018 Cuma

Marie Curie ve Frederic Chopin’in Ortak Noktası Nedir?

by
Hadi Bilgi Yarışması ipuçlarını sayfamızda yarışmacılara sunmaya devam ediyoruz. İnstagram hesabından yapılan paylaşıma göre 31 Ağustos Hadi İpucu Marie Curie ve Frederic Chopin hakkında olacak. Yazımızda bu iki önemli ismin ortak noktası nedir sorusunun yanı sıra kısa bilgiler de vereceğiz. Hadi İpucu bağlantımız üzerinden her yarışmadan önce ipucu sorusuna ulaşabilirsiniz.



İpucu şöyle açıklanmıştı: “Marie Curie bildiğiniz üzere ünlü bir kimyager ve fizikçi. Yaptığı tehlikeli radyoaktif çalışmalarla tanınan bir bilim insanıdır. Frederic Chopin ise romantik dönemde yaşamış bir piyanist ve müzik dehası. Bu iki önemli ismin ortak noktası sizce ne olabilir?”


hadi ipucu

Marie Curie kimdir?

Ünlü bilim insanının asıl adı Maria Sklodowska'dır. Curie 7 Kasım 1867'de dünyaya gelmiştir. Nobel Ödülü kazanan ilk kadın bilim insanı olarak tarihe geçti. Eşi Pierre Curie ile birlikte polonyum ve radyum elementlerini keşfettiler. Eşi Pierre'in ölümünden sonra ise Marie Curie X-ray ışınlarını geliştirdi. Ünlü bilim insanı 4 Temmuz 1934'te öldü.

Frederic Chopin kimdir?

Frederic Chopin Polonya’nın en büyük bestecisi olarak bilinir. Chopin 1 Mart 1810 yılında, Polonya'daki Zelazowa Wola'da dünyaya geldi. Orta sınıf bir aileden gelen Frederic, ilk bestesini 7 yaşında yaptı ve bir yıl sonra gösteriler yapmaya başladı. 1832'de Fransa’ya taşındı. Müzikte gelişimini burada yaptı ve mükemmel bir piyano öğretmeni olarak tanındı. Piyano kompozisyonları günümüzde hala bestecilere ışık tutmaktadır. 17 Ekim 1849'da hayatını kaybetti.

Marie Curie ve Frederic Chopin’in ortak noktaları

Bu iki önemli tarihi kişiliğin ortak noktalarını inceledik. Biri müzisyen, biri bilim insanı olan Marie Curie ve Frederic Chopin ortak noktalar olarak iki yerde kesişiyor. Bu ikilinin ilk ortak noktası ikisinin de Polonyalı olması ve Polonya’da doğmasıdır. Bir diğer ortak noktaları ise her ikisinin de Fransa’da yaşamış ve Fransa’da ölmüş olmalarıdır.


27 Ağustos 2018 Pazartesi

Olmasa Mektubun Şarkısı Hangi Grubundur? Solisti Kimdir? Hadi İpucu

by


Sevilen bilgi yarışması Hadi’de 27 Ağustos’un ipucu belli oldu. Buna göre Hadi ipucu sorusu Olmasa Mektubun şarkısının sahibi olan müzik grubu hakkında olacak. Bu nedenle Olmasa Mektubun şarkısı hangi grubun, bu grubun solisti kim gibi soruları yanıtlayıp, Yeni Türkü grubu hakkında bilgiler vereceğiz. Her yarışmadan önce ipucuna ulaşmak için Hadi ipucu bağlantımızı favorilerinize ekleyiniz.

27 Ağustos Hadi ipucu şöyle duyuruldu: “Haftaya müzikli bir giriş yapalım. Müzik gruplarının isimlerine hakimiz, peki solistlerinin isimleri? Kıvırcık saçları ve kadife sesiyle ünlenmiş görselimizdeki müzisyen hangi grubun solistliğini yapmaktadır biliyor muyuz? İpucu içinde ipucu: "Olmasa mektubun"…

olmasa mektubun kimindir

Olmasa Mektubun Şarkısı

“Olmasa mektubun, yazdıkların olmasa” şeklinde başlayan şarkı, bir dönemlerin en popüler bestelerindendi. Günümüzde de hala beğeniyle dinlenilmektedir. Şarkı 1984 yılında Yeni Türkü grubu tarafından çıkarılan Günebakan / Dünyanın Kapıları albümünde yer almıştır.

Yeni Türkü Grubu

Grup 1977 yılında Ankara’da kurulmuştur. Kurucuları Derya Köroğlu, Zerrin Yaşar ve Selim Atakan'dır. Buğdayın Türküsü, Akdeniz Akdeniz, Günebakan, Dünyanın Kapıları, Yeşilmişik, Vira Vira, Aşk Yeniden, Külhani Şarkılar, Yeni ve son olarak 2012 yılında Şimdi ve Sonra albümlerini çıkarmışlardır.

Derya Köroğlu

Tam adı Derya Mustafa Köroğlu olan sanatçı, Yeni Türkü solistidir. Bu nedenle Olmasa Mektubun şarkısı kimindir sorusunun yanıtı da Derya Köroğlu’dur. Köroğlu 1955 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. İlkokul, ortaokul ve liseyi Ankara’da okumuş, ODTÜ Mimarlık Fakültesinden mezun olmuştur.

Derya Köroğlu Yeni Türki grubunun kurucuları arasındadır. Grupta solo ve vokal rollerinin yanı sıra gitar, bağlama, vurmalı çalgılar gibi enstrümanları da kullanmıştır. 2009 yılında Ayşe Özgürkaya ile evlendi ve bir erkek çocuk babası oldu.


26 Ağustos 2018 Pazar

Türkiye Dışında Karadeniz’e Kıyısı Olan Ülkeler Hangileridir?

by


Hadi Bilgi Yarışması kazandırmaya ve bu sırada öğrenmeyi sağlamaya devam ediyor. 26 Ağustos Hadi ipucu, İnstagram sayfasından açıklandı. Buna göre yarışmacılara Türkiye dışında Karadeniz’e kıyısı olan ülkeler sorulacak. Biz de Türkiye’nin Karadeniz’deki komşularını ele alacağız. Her günün ipucuna ulaşmak için yarışmadan önce Merak Konuları Hadi ipucu bağlantımızı kontrol etmeniz yeterli olacaktır.

İpucu şu şekilde sorulmuştu: “Karadeniz, Asya ve Avrupa kıtaları arasında bulunan bir denizdir. Her ne kadar kara sınırından komşumuz olmasa da bazı ülkelerle ortak denizleri paylaşıyoruz. Türkiye dışında Karadeniz’e kıyısı olan ülkeleri biliyor musunuz?”


karadenize kıyısı olan ülkeler

Karadeniz Hakkında Bilgiler

Karadeniz bir dönemler aslında deniz değil, büyük bir tatlı su gölüydü. Yüzbinlerce yıl önce bugün Marmara Denizi olarak adlandırdığımız deniz ile birleşen Karadeniz, bu şekilde okyanuslarla dolaylı yoldan bağlantı kurarak deniz oldu.

Karadeniz kıyı şeridi toplamda 8 bin kilometre civarındadır. Bu kıyılar birçok ülke sınırları içerisinde bulunmaktadır. Karadeniz’in en derin noktası deniz seviyesinden 2.210 metre derinliktedir. Denizin toplam alanı ise 461 bin kilometrekaredir.

Karadeniz’ kıyısı olan ülkeler

Karadeniz kıyısında 6 ülke bulunmaktadır. Bunlardan birisi elbette Türkiye’dir. Ülkemizde Karadeniz’e kıyısı olan iller doğudan batıya doğru sırasıyla Artvin, Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Samsun, Sinop, Kastamonu, Bartın, Zonguldak, Sakarya, Kocaeli, İstanbul, Kırklareli ve Tekirdağ’dır.

Karadeniz kıyısındaki ülkemiz dışındaki diğer 5 ülke ise Bulgaristan, Romanya, Rusya, Gürcistan ve Ukrayna’dır. Bunlarla Karadeniz’i paylaşsak da yalnızca Bulgaristan ve Gürcistan ile kara sınırımız bulunmaktadır. Bu 6 ülkenin arasından en uzun kıyı şeridi ülkemize aittir.


25 Ağustos 2018 Cumartesi

Adana’nın Dondurmaya Alternatif Tatlısı Nedir? 25 Ağustos Hadi İpucu Adana Tatlısı

by


Sevilen bilgi yarışması Hadi’de heyecan devam ediyor. Her yarışmadan önce olduğu gibi ipucu sorusunu ele alıyoruz. Bugün Adana’nın dondurmaya alternatif tatlısını ele alacağız. Ayrıca bu Adana tatlısının nasıl yapıldığını da kısaca belirteceğiz. Hadi İpucu bağlantımızı favorilerinize ekleyerek her yarışmanın ipucuna ulaşabilirsiniz.

25 Ağustos Hadi ipucu sorusu şöyle açıklanmıştı: “İpucumuz, henüz aşırı sıcaklar ülkemizi terk etmemişken sıcaklarıyla ünlü bir şehrimiz Adana ve çevresinden geliyor. Bu bunaltıcı havalarda dondurmaya alternatif bir tatlı. Fazla söze gerek yok, her şey fotoğraftaki lezzette saklıdır.”


bici bici

Adana’daki dondurmaya alternatif tatlı

Yukarıdaki resimde yer alan tatlı, yarışmacılara bugün sorulacak. Soru muhtemelen Adana, Mersin gibi illerde yapılan, nişasta ve su ile yapılan buzlu, soğuk tatlı nedir gibi bir şekilde sorulacaktır. Bu şekilde yapılan soğuk tatlıya Adana ve çevresinde "bici bici" denmektedir. Cevabımız da yukarıdaki fotoğrafta yer alan bici bici adıyla bilinen Adana tatlısı olacaktır.

Bici bici nedir?

Bu soğuk tatlı Akdeniz'de, özellikle Adana ve Mersin’de yaygındır. Yaz aylarının yakıcı havasında dondurmaya alternatif olarak çok sevilir. Akdeniz illerinde yazın genellikle seyyar satıcılar tarafından satıldığı gibi kafelerde, restoranlarda da satılabilmektedir.

Aslında bir muhallebi türü olan bici bici, tıpkı muhallebi gibi nişasta ve su ile yapılır. Karışım muhallebi kıvamına geldikten sonra güllü şerbet, rendelenmiş buz veya kar ile pudra şekeri eklenerek hazırlanır. Üzerine meyve konduğunda adına karsambaç denilmektedir. Bici bici genellikle pipetle servis edilmektedir.

Bici bici nasıl yapılır?

Detaylı tarifi yemek tarifi sayfalarından bulmanızı öneririz. Ancak genel olarak merak edenler için bilgi vereceğiz. Nişasta ve su bir tencerenin içerisinde, devamlı karıştırılarak pişirilir. Katı kıvama geldiğinde bir cam kabın içerisine alınır ve buzdolabında 4 saat kadar tutulur. Daha sonra küp şeklinde kesilip kaseye konulur. Üzerine sırasıyla güllü şerbet, rendelenmiş buz, muz veya istenen meyveler ve pudra şekeri ilave edilir.

24 Ağustos 2018 Cuma

Söğüt İlçesi Hangi İle Bağlıdır? Söğüt Nereye Bağlıdır?

by
söğüt hangi ile bağlıdır


Merak Konuları olarak yarışmacılara Hadi ipucu bağlantımız üzerinden, ipucu soruları hakkında bilgiler veriyoruz. 24 Ağustos akşamı yapılacak yarışmada ipucu tarihten gelecek. Bu yazımızda Söğüt nerededir, nereye bağlıdır, Söğüt ilçesi hangi ile bağlıdır gibi muhtemel soruları yanıtlayıp, Osmanlı’nın ilk başkenti olan bu yer hakkında kısa bilgiler vereceğiz.

İpucu, Hadi İnstagram sayfasında şu şekilde açıklandı: “Bugünkü ipucumuz hepimizin az çok aşina olduğu Osmanlı Tarihi'nden geliyor. Bu dev imparatorluğun kurulduğu günlere bir yolculuk yapalım. Osmanlı Beyliği'nin ilk başkenti olan Söğüt kasabasını duymuş muydunuz? Acaba bu tarihi önem taşıyan kasaba günümüzde hangi ile bağlı bir ilçe olarak geçmektedir?”


Söğüt Hakkında Bilgiler

Söğüt, Osmanlı Beyliğinin ilk başkentidir. Eski adı Thebasion’dur. İlk olarak Selçuklu komutanı Ertuğrul Gazi tarafından ele geçirilmiş ve Domaniç ile birlikte kendisine verilmiştir. Kuruluş döneminde önemli yere sahiptir. Şehy Edebali, Dursun Fakıh, Ertuğrul Gazi gibi önemli tarihi karakterler burada iz bırakmıştır.

İlçe Kurtuluş Savaşı sırasında büyük zorluklar yaşamıştır. Yunan askerleri tarafından milli mücadele döneminde 3 kez işgal edilmiştir. 1922 yılında ise işgal sonrasında yanmıştır. 6 Eylül 1922 tarihinde Söğüt, düşman işgalinden kurtarılmıştır.

Günümüzde Söğüt ilçesinin nüfusu 20.000 civarındadır. Bunun 15.000 kadarı ilçe merkezinde, 5.000 kadarı ise köylerde yaşamaktadır. Şehirde kuyulu mescit, Darul Eytam, Hamidiye Camii, Ertuğrul Gazi Türbesi gibi pek çok tarihi eser bulunmaktadır. Ayrıca her yıl geleneksel olarak düzenlenen Ertuğrul Gazi’yi anma ve Yörük Şenlikleri önemli yere sahiptir.

Söğüt hangi ile bağlı bir ilçedir?

Söğüt ilçesi, günümüzde Bilecik ilimize bağlı bir ilçedir. Osmanlı Beyliği’nin ilk başkenti olduktan sonra, ilerleyen dönemlerde Sultanönü Sancağı’nda bağlanmıştır. Bir bucak olarak yerleşim yeri olmaya devam eden Söğüt, daha sonra sırasıyla Anadolu vilayeti Bursa Sancağı’na ve Ertuğrul Sancağı’na bağlanmıştır.


Tellioğulları ile Seferoğulları Arasındaki Çekişme Nedir? Tosun Paşa Filmi

by


Türk sinema tarihinin kült yapımlarından biri olan Tosun Paşa filmi, bugün saat 12:30’da sevilen bilgi yarışmasında Hadi ipucu sorusu olarak sorulacak. Bu yazımızda Tellioğulları ile Seferoğulları arasındaki çekişmeyi, bu çekişmenin neden olduğunu ele alacağız. Her yarışmadan önce ipucu sorusu hakkında bilgi sahibi olmak için Hadi ipucu bağlantımızı ziyaret edebilirsiniz.

24 Ağustos saat 12:30’daki yarışmanın ipucu şöyle açıklandı: “Yeşilçam filmleri hayatımızın vazgeçilmezleri arasında. Defalarca yayınlansa bile izlemekten kendimizi alamayız. Tellioğulları ve Seferoğulları arasındaki çekişmeyi elbet duymuşuzdur. Evet Tosun Paşa'dan bahsediyoruz. Peki aralarındaki çekişmenin nedenini biliyor muyuz?”

tellioğulları seferoğulları

Tosun Paşa Filmi Hakkında Bilgiler

Filmin yapımcılığını, dönemin pek çok filminde olduğu gibi Arzu Film üstlenmiştir. Çekimlerin tamamı İstanbul’da yapılmıştır. Örneğin merak edilen çöl sahneleri Kilyos’ta çekilmiştir. Ancak filmde İskenderiye’de yaşayan Tellioğulları ve Seferoğulları aileleri, bunların Mısır’da önemli bir kademede olan Tosun Paşa ile hikayeleri ele alınmıştır.

Filmde efsanevi oyuncularımız Kemal Sunal ve Şener Şen yine bir arada, Şaban ve Lütfü Tellioğlu karakterlerine can vermiştir. Daver Bey’in kızı Leyla Müjde Ar, Daver Bey ise Mete Sezer tarafından canlandırılmıştır. Ayrıca Oktar Durukan, Adile Naşit, Ayşen Gruda, Akil Öztuna gibi usta sanatçılar filmde rol almıştır.

Tellioğulları Seferoğulları Çekişmesi

Tosun Paşa filminde bu çekişme iki boyutludur. Osmanlı döneminde İskenderiye’nin iki köklü ailesi olan bu aileler, Yeşil Vadi adı verilen bölge konusunda ihtilafa düşmüştür. İlk çekişmenin nedeni budur. Yeşil Vadi’nin sahibini belirleyecek olan kişi ise bölgenin idari amiri Daver Bey olacaktır.

Çekişme, Yeşil Vadi ile sınırlı kalmaz. Tellioğulları ile Seferoğulları, Daver Bey’in kızı Leyla için de karşı karşıya gelir. Her iki aile de Leyla’yı bekar oğullarına ister. İkisi arasında seçim yapan Leyla’nın Seferoğulları’nın oğlunu beğenmesi ile Tellioğulları hem Leyla, hem de Yeşil Vadi için planlar yapmak durumunda kalır.


23 Ağustos 2018 Perşembe

Basketbolda Atışlar Kaç Sayı Kazandırır? Basketbol Saha Ölçüleri ve Sayılar

by


Hadi Bilgi Yarışması’nda 23 Ağustos saat 20:30’da spor gecesi olacak. Bu yarışmada tüm sorular sporla ilgili konulardan gelecek. Bu nedenle akşamın Hadi ipucu da basketbol dalından geliyor. Bu yazımızda basketbolda hangi atışlar vardır, sayı çeşitleri nelerdir, atışlar kaç sayı kazandırır gibi sorulara yanıt verip, basketbol saha ölçülerine genel bir bakış atacağız.

İpucu şöyle açıklanmıştı: “Hadi bu akşam Spor Gecesi yarışmasıyla 20:30. İpucumuz da sevdiğimiz bir spor dalından geliyor. Bildiğiniz üzere basketbolda atışlara göre takımların aldığı sayılar da değişiyor. Bu atışları ve kaç puan kazandırdıklarını bir araştıralım o zaman.”

basketbolda atışlar ve sayılar


Basketbolda atışlar

Basketbol, diğer adıyla sepet topu oyununda müsabaka hava atışı ile başlar. Oyuncuların yaptığı atışlar hook shot, jump shot, turnike gibi isimlendirilir. Ancak bunlar yalnızca atış şekilleridir ve alınan sayıyı etkilemez.

Basketbolda atışlar kaç sayılıktır?

Bu sporda 1 sayı, 2 sayı ve 3 sayı şeklinde sayılar kazanılır. 3 sayı atış çizgisinin gerisinden atılan her basket 3 sayı kazandırır. Oyuncu kendi potasının altından basket atsa dahi kazanılacak en fazla sayı 3’tür. 3 sayı atış çizgisinin içerisinden atılacak olan her baskete ise 2 puan verilir. Oyuncunun ayağı atış sırasında 3 sayı çizgisine basmış ise, bu 2 sayı olarak değerlendirilir.



Muhtemel Hadi ipucu sorusu ise 1 sayıyı kazandıran atıştan gelecektir. Basketbolda serbest atıştan basket yapılırsa bu 1 puan kazandıracaktır. Bir oyuncuya atış sırasında faul yapılırsa ya da faul yapan takımın o çeyrekteki faul hakkı dolmuşsa serbest atış kararı alınır.

Basketbol saha ölçüleri

Yukarıda 3 sayı çizgisinden ve serbest atıştan bahsetti. 3 sayı çizgisi dairesel çizilir ve potaya en uzak noktası 7,24 metre, en yakın noktası ise 6,75 metredir. Tam saha uzunluğu 26 ya da 28 metre, saha genişliği ise 14 ya da 15 metre olarak ölçülür. Pota yüksekliği standart olarak 3,05 metre yüksekliğindedir.


Cumhuriyetin İlanından Sonra İl Olan Kentler Nelerdir? İlk İl Olan Hangisidir?

by


Merak edilen konular hakkında araştırma yapmaya sevk eden, keyifli bilgi yarışması Hadi’de heyecan devam ediyor. 23 Ağustos saat 12:30’da yapılacak yarışmanın Hadi ipucu duyuruldu. Buna göre yarışmacılar cumhuriyetin ilanından sonra il olan kentler hakkında bir soru ile karşılaşacak. Yazımızda ilk ilan şehir hangisidir, sonradan il olan ilçeler hangileridir gibi soruları yanıtlayacağız.

Bugün ipucu kısa bir şekilde yarışmacılara duyuruldu. “Cumhuriyetin ilanının ardından il yapılmış kentlerimizi hiç merak etmiş miydiniz? Acaba bunların ilki hangisidir?”

sonradan il olan şehirler

Cumhuriyetin İlanında İl Sayısı

Cumhuriyet ilan edildiğinde, yani 1923 yılında 71 il bulunuyordu. Bugün il olmayan Doğubeyazıt, Beyoğlu, Çatalca, Ergani, Genç, Silifke, Şebinkarahisar, Kozan, Üsküdar gibi yerleşim yerleri de Cumhuriyet ilan edildiğinde vilayet konumundaydı. Bunlardan bazıları farklı sebeplerle sonradan ilçe yapıldı.

Sonradan İl Olan Şehirler

1923 yılından sonra vilayetlerde birçok değişiklik yapıldı. Adıyaman, Nevşehir, Sakarya, Artvin, Kars, Ardahan, Uşak, Muş, Hatay, Bayburt, Karaman, Kırıkkale, Karabük, Iğdır, Kilis, Yalova, Düzce sonradan il olan ilçeler oldu. Aksaray, Ardahan, Hakkari, Osmaniye, Dersim (Tunceli), Bitlis gibi iller ise vilayet iken ilçe yapılıp, sonra tekrar il yapıldı.

İl Olan İlk Şehir

Hadi ipucu sorusu olarak da sorulacak bu konuda, Cumhuriyetin ilanından sonra ilk il olan şehirlere bakacağız. Bitlis 1923 yılında, ancak Cumhuriyetin ilanın önce il olmuştur. 1924 yılında Liva-Sancak teşkilatının kaldırılmasıyla birlikte Cumhuriyetin sonradan il olan ilk şehirleri Zonguldak, Artvin, Ardahan ve Kars oldu.

Çok Önemli Not: Bu biraz ihtilaflı bir soru olmuştur. Zonguldak Valiliği internet sitesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ili olarak Zonguldak belirtilmektedir. Hadi yarışmasında da cevap muhtemelen bu olacaktır. Ancak İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün, şu an yayında olmayan "Yıllara Göre Mülki İdare Bölümleri" başlıklı sayfasında 1923 yılında 71 il görünürken, 1924 yılında sadece Artvin, Ardahan ve Kars'ın il olduğu belirtilmektedir. Bu yüzden cevap Zonguldak olursa soru iptal edilmelidir. Detaylı incelemek isteyenler İçişleri Bakanlığı arşivine buradan ulaşabilir.

(Yazının Devamı) Daha sonra 1926 yılında ise 74 olan il sayısı 63'e düşürüldü. 1927’de o dönem il olan Doğubeyazıt, kendi ilçesi Ağrı’nın il olmasıyla onun ilçesi olmuştur. 1929’da Muş, 1939’da Hatay, 1953’te Uşak, 1954’te Adıyaman, Nevşehir ve Sakarya, 1989’da Aksaray, Bayburt, Karaman ve Kırıkkale, 1990’da Batman ve Şırnak, 1991’de Bartın, 1992’de Ardahan ve Iğdır, 1995’te Karabük, Kilis ve Yalova, 1996’da Osmaniye ve son olarak 1999’da Düzce il oldu.